3
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1355
Okunma

Günün zeytin tabağında gel bana
Yudum yudum çay.
Rüzgar kapıya sarılmadan
şalımı bırak omuzlarıma.
Yağmurla geç penceremden bakışlarıma…
Susadığımda yudumlarımı sen doldur,
Sen tara,
tokalarını ben takayım saçlarıma…
Yürürken sokaklarımı
Birkaç vitrin, çiçekli balkonlar
Sıkı giyimli çocuklardan başka;
Düşüncesinde hızlı adımlarla ilerleyen,
Günü dağıtmaya çalışan kederinden,
Gözlere takılayım.
Soğuğa rağmen çiçeklerini satmayı bekleyen Meryem’e de.
Çocuklarına bir şeyler vereceğim umuduyla
Ellerimden gözlerini kaçırırken
Biraz buruk,
-Merhaba! Bol kazanç! , desem de…
Tam tekmil giyimli, bastonu, şapkası, Gezgin Beyle
beraber geçelim karşıya yine
Muhabbetimiz, her zamanki gibi selam ve gülümseyiş…
Bir de sepetçimiz...
Her sabah ne var ne yok elinde
Hepsini dizer dükkânının önüne.
Bakmadan geçersem sanki haksızlık edeceğim!...
Elimde ekmeğim.
Sarınarak ayazına havanın
Kapıya varana kadar sıkı bir nefes:
-Merhaba canım!
-İyi ki buradasın.
-Buz tuttum şuraya gelene kadar!…
Kapıyı açayım.
Yine
Akşam odalarda aydınlanıp
Geceye gün kapanırken,
Dinlenirken gel:
Bisküvi ve limonlu çay tadında…
Bendeki seni dinleyip
Senli düşlerimi anlatayım bana…
-Canım,
-Üşüdüm, düşmüş mü şalım?...
ezgi ç.
02.02.2010
5.0
100% (3)