8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1234
Okunma
Yâkut taşının kızıllığı
devri ile sürer sanırdım hep
meğer o kor kızıl
nasılda eflâtuna çalarmış
düşünce serin sulara
anladım ki döne döne değil
için için yanmakmış mesele...
Köklerine gözyaşı verdiğim
beyaz gül fidânları lâleye durdular
ve gelincikler sardı
baktığım her yanı
öyle narin,öyle kor
’sizin gibi aynı’demiştin ya
yosun kokulu her mezarın başında
okursun,yazarsın
nazik ama büyük..
İhtilâflı lâflar edersin
gözlerini tırmalayan ışıklı odalarda
bir an,bir el
yakalar seni
gözlerinde bir güven
üzerinde tüvaletin
peşinde sürüklenirken
varaklı salonlarda düşürürsün
çelişkiden tâcını
tıpkı bir masal gibi...
Yemyeşil çimenlerde
saçlarında bir kaç şüphe kıymığı
sana şarkılar söylerken
bir fırtına kenarında
öylese susa kalırsın
tüm ihtilâflı sözlerini bırakır
susarsın işte
o anlatır,sen anlrsın
harabeler içinde ki insanlara
varaklı salonlardan bir yarar yoktur...
Göğsüne madalyon yapar
bir beyaz gülü
saçlarından silkelenirsin sonra
’O’gidelim der
susarsın ve elini uzatırsın
diğer elinde ise mızrap
yüreklerde aynı melödi
öyle geçiyorken
adeta mabet yıkıntısından...
Yâkutun kızıllığı
devri ile sürer sanırdım
meğer o kor kızıl
nasılda eflâtuna çalarmış
düşünce serin sulara
anladım döne döne değil
için için yanmakmış mesele...
Ayser Özbakır