2
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1265
Okunma
Tebessüm etmeyi, gülmeyi unutmuştu
Hoş bir anıydı çocukluğuna dair
Yağmur yüklüydü gözleri, bulutlu
Oysa, çiçek bahçesinden farksızdı
Gözleri menekşe, yanakları gül
Gamzesi papatya gibi açardı...
Ansızın bastırmıştı kış, bir gece de hepsi soldu.
Öylece donup kalmıştı yüreği
Kaç bahar geçti üstünden
Güneşin tüm cömertliği üstündeyken
Temmuz sıcağında bile buzları erimedi
Ağlamak ve gülmek
Aslında aynı çizginin eseri
O bir tebessüme hasretken
Acılar, yüzüne hep hüznün resmini çizdi.
Kendisini tanıyamadı, bir gün aynaya baktığında
Umurunda bile değildi Dünyanın
Ağırdan bile almıyor,
Var gücüyle dönüyordu, her şeye rağmen
Oysa O, hazana dönmüştü genç yaşında
Hüzün yüklü kareler geçti gözlerinin önünden
Bir şeyler kırıldı içinde
Dili çözülmüştü yüreğinin
İlk defa duydu sesini “neden ağlar ki insan, gülmek varken”
Sonra…
Sonrası, hayata inattı aslında
Her gün farklı bir tebessüm kondurdu yüzüne
Bazen temmuz sıcaklığında
Ertesi gün bahar kadar ılık
Yeniden açmıştı gözlerinde menekşe
Şimdi, o kadar sıcak ki yüzü, o kadar aydınlık…
Bir gün güneş doğmasa
Nerdeyse yokluğunu hissetmeyecek insanlık.
Sami Bağcı
5.0
100% (2)