9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1912
Okunma

Cengiz Dağcı, Kırımlı roman yazarımızdır. Pek bilinmemesine rağmen Kırım Türkçesiyle şiirleri de vardır. 9 Mart 1920’de Gurzuf yakınında Kızıltaş köyünde doğdu. Çocukluğunda okuduğu Ömer Seyfettin’in tesirinde kalarak, Türkiye’ye hiç gelmediği halde kitaplarını Türkiye Türkçesi ile yazmış, kitaplarının ilk redaksiyonunu da şair Ziya Osman Saba yapmıştır.
Türkiye’de yayınlanan eserleri sayesinde ülkemizde birçok insan Kırım ’ı ve Kırım Türklerinin yaşadığı trajediyi öğrenmiş oldu.
İlk ve orta öğrenimini köyünde ve Akmescit`te yaptı. 1938’de ortaokulu bitirdi . Kırım Pedagoji Enstitüsü ikinci sınıfında iken İkinci Dünya Savaşı çıktı. 1941`de Ukrayna cephesinde Almanlara esir düştü. Almanların yenilmesi üzerine esir kampından kurtularak müttefik devletler safına sığındı. 1946`da Londra’da Wimbledon yakınlarına yerleşti. 1990 da kalp ameliyatı geçirene kadar Londra’da bir lokanta çalıştırdı. Vatanından ayrıldığından bu yana hiç Kırım’a gitmedi.
Eserlerinde Kırım Türklerinin Rusların zulmü altındaki dramatik hayatını psikolojik çözümlemelerle vermeye çalışmıştır. Özgün ve sürükleyici bir üslûbu vardır. İngiltere’deki pek çok edebiyat eleştirmeni O’nun edebi gücünün Soljenitsin’i geçtiğini belirtmek zorunda kalmışlardır. Bunu yurdumuzda kaç kişi bilir ve yazarın hakkını teslim eder, gerçekten iç burkan bir sorudur. Edebiyatımız adına yüzleşmemiz gereken ne kadar acı bir durum.
Eserleri Varlık Yayınları ve son yıllarda Ötüken Neşriyat tarafından yayınlanmıştır.
Şiire ilham veren YANSILAR Cengiz Dağcı’nın hayatından, günlük tehassüs ve notlarından, Kırım’a, geçmişe olan özlemlerinden meydana gelmiş deneme tarzında ki beş cildlik kitabıdır.
[ Kırımlı Yazar, Saygıdeğer Cengiz Dağcı’nın
“Yansılar” ından izdüşümlerle ]
Sığ ve saydam sulardan aynama yansıttığım,
Buğulu bir yüreğin sıradan öyküsünde,
Hüzünle çiçeklendi, sayısız âh çekişler;
Kaçamak bakışların zıt renkler cümbüşünde,
Göz göze yakalandı can söken serzenişler...
Şartlanmış dimağlarla didiştim yıllar boyu;
Kim açmıştı pandora kutusunu görmedim;
İçimde bağdaş kurup oturan sorgucuyu,
Öfke taşkınlarında bile dile vermedim;
Ayıklanmış imgelere yükledim saf kuşkuyu.
Kilitlendi hafızam, anılarım da mahpus;
İşkence gurbetinde dingin hasretlerdeyim;
Katkısız sevdâların gömüldüğü yerdeyim;
Mirasyedi bir neslin ar damarıyla suspus,
Ölümcül bakışlarla taramaktayım göğü,
Kesilen son çınarın bende saklı kütüğü.
Belki havada rüzgâr, denizde bir damla su
Ya da toprak annenin bağrındaki sızıyım;
İple çektim kör kuyulardan bu çatık kaşları,
Alnımdaki yalazı taşa çalsan razıyım,
Razıyım, örsünde dövsen de yer çekimli başları !..
Herkese ve her şeye kapanan derinlerde,
Nasıl da güme gitmiş umutlarımız anla!
Anla, hayatımıza vurulan kördüğümü!
Çektiğim bunca zulmü düşünmesen de olur,
Amma bir akşam mutlaka seyretmelisin,
Kocatepenin oklanmış bulutlarında,
Yetim kurt balasının bakışlarıyla
Acı acı güldüğümü ! ..
Elbet, bu gönül kıtlığında teklensem de çok olmaz;
Böyle özgürsem şayet, yalnızlıklar yük olmaz;
Ömrümün tüm çilesiyle bilinçaltına çektiğim,
İçten içe ağlatan bu derbeder suskunluk
Çıkmaz süreçlerin sanal yarınlarında
İki yanı uçurum yar başı beklemekse,
Tohumca kök salarım avuntusuyla
Çürümekse bir başına, pir yaşına,
Buysa, buysa eğer olgunluk,
Yetişir ! ..
Yetişir eyy dost !..?
Yetişir eyy can !..?
Yetiş, eyy benim ölümüne meydan okuyan
Deli Dumrul yanım!
En yalın, en belirgin hem de dolu dizgince,
Yıldırım yüklü kavgalarla geri gelebilirsin!
Yalan yanlış ve bizsiz dönen kürreyi-arzı,
Sudan gerekçelerle teslim alabilirsin !..?
Ceviz yeşili asmaların gümüşe dönen burukluğundan,
Bakır çalığı dudakların korlanmış gülüşlerinden,
Defne dallarıyla bezekli çitlerin
Böğürtlen sarmış izbe kuytularından,
Ahı gitmiş vahı kalmış uygarlıkların,
Bunalım çağlarını kollayan cilvelerinden
Ve kendine yabancı sevgiler aramaktan
Vazgeçebilirsin !..
Yer yarılmış, yerin dibine batmış da olsan,
Yüreğine çöken karabasanlara boş vererek,
Dostunu, düşmanını tek tek seçebilirsin !
Cennet emsal yurdumun kavruk insanlarından,
Ödünç aldığım gözlerle ve onduran bir nazarla,
Su verilmiş, çeliklenmiş, bilenmiş kılıçların,
Işıldayan keskinliğinde,
Bir ufuktan diğerine,
Asena’ca ya da Börteçine’ce,
Sen de, sen de bakabilirsin !..
Ural - Altay Dağları’nın
Bulutları delen karlı doruklarından getirdiğim
Benliğine tercüman boynu bükük çağrılarla
Ve yurduna ölesiye sevdalı bir Aksakalın
“Yansı”larından yansımalarla
Işık kanatlar takıp yıldızlara uçabilirsin !
Damarlarında mevcut soylu gönül gücünle
Bugünün ve yarınların altın nesillerine,
Çağlar açabilirsin !
Evet,
Bütün bunları yapabilirsin!
Yapabilirim,
Yapabiliriz ! ....
YUSUF BİLGE