İnsanın çocuğu ile övünmesi kendisiyle övünmesi demektir. somerset maugham
şahin çınar
şahin çınar

Uykusuzluğun Çay Bahçesi

Yorum

Uykusuzluğun Çay Bahçesi

( 3 kişi )

0

Yorum

5

Beğeni

5,0

Puan

36

Okunma

Uykusuzluğun Çay Bahçesi


Uykusuzluğun Çay Bahçesi
Şahin Çınar

I. Demleniş
Geceden süzülmüş çayın
ilk buharı pencere camına vuruyor;
sonra masanın yüzeyinde
kıvrılarak kayboluyor.
Bir an durup baktım,
“Bu buhar mı yoksa hatıra mı?” diye.
İçimde bir yerden eski bir melodiyi hatırladım,
ama melodinin neye ait olduğunu bilmiyordum.
Belki sen,
belki yokluğun…
Belki de sadece uykusuzluğumun kendisi.
Çayı yudumluyorum;
sıcak, ama tadı hafifçe tuhaf.
Her yudumda bir parçacık geçmiş kayıyor dilimin ucuna,
sanki zamanın kendisi bu bardakta çözülmüş.
İlk yudum, bir serserinin gülümsemesine benziyor:
geçici, rastgele ama tanıdık.
Bu tanıdıklık,
bir zamanlar hissettiğim
ama adlandıramadığım o boşluğu hatırlatıyor.
Masada yalnızım,
ama bir gölge hep yanı başımda gibi.
Belki bu gölge sen,
belki de sadece anıların izdüşümü.
“Unutuyorum seni,” diyorum kendi kendime,
ama çaydan yükselen buhar bana fısıldıyor:
“Seni unutmak mümkün mü?”
Pencerenin ardında şehir uyanıyor.
Işıklar titrek,
sokaklar sessiz.
Her ne kadar burada yalnız olsam da
zaman ve mekân birbirine karışıyor.
Bir an, çay bardağının içinde küçük bir şehir görüyorum,
kendi geçmişimin minyatürü.
Evler, insanlar, kayıp kelimeler…
Hepsi sıcak sıvının içinde eriyor.
Ve o anda fark ediyorum:
seni unutmak ya da hatırlamak meselesi değil.
Asıl mesele,
bu “unutma-hatıra döngüsü” nün içinde
ne kadar kalabileceğim.
Çayın ilk buharı geçiyor,
ama bu duygunun,
bu hatıranın gölgesi hâlâ bardağın kenarında.

II. Zaman
Çay bardağının ince belinde
sıkışmış zaman,
sanki kendi ağırlığını hissediyor.
Gitmek ister gibi,
ama cam duvarlara çarpıp geri dönüyor.
Ben bakıyorum,
ama her bakışımda zamanın yönü değişiyor.
Bir an ileri gidiyor,
bir an geriye…
Ve fark ediyorum ki,
ben de onunla dönüyorum;
ileri mi, geri mi,
yoksa olduğu yerde mi duruyoruz,
belli değil.
“Belki de zamanın kendisi bir yanılsama,” dedim sessizce.
Garson masanın diğer tarafında duruyor,
elleri ceplerinde,
gözleri bardağın buharında kaybolmuş.
Sanki zamanı izliyor,
ama bana bakmıyor.
Belki de ben,
zamanın farkına varan tek varlığım,
ya da belki fark eden hiç kimse yok.
Çay soğuyor.
Ve her soğuyan yudum,
bir önceki anın üzerine
başka bir gölge bırakıyor.
Zaman burada,
çayın dibinde birikiyor;
masadaki her obje de
farklı bir çağın izlerini taşıyor:
Kâğıt mendiller,
eskimiş bir fincan deseni,
çizilmiş bir kara lekesi.
Hepsi aynı anda
geçmiş, şimdi ve geleceğe ait.
Birden, masadaki saatin tik taklarını duymamaya başlıyorum.
Saati düşünmek anlamsız;
çünkü zaman buralarda artık
kendi kurallarını koyuyor.
Gözlerim bardağın ince belinde dolaşırken,
aklıma bir düşünce geliyor:
“Zaman sorulmaz, zaman hissedilir.”
Ve belki de kalmak istiyordum—
ama kimse bana sormuyordu.

III. Üç Çay Teorisi
Sahi,
kaç çay içilir
birini unutamadan önce?
Ben üçte karar kıldım:
İlk çay, geçmişin anısına.
Bardağın buharında eski kelimeler dans ediyor,
garip bir şekilde tanıdık ama erişilemez.
Sanki her yudumda bir anıyı daha kaldırıyorum,
ama kaldırdıkça bardağın dibinde birikir gibi.
Hatırlamak da unutmak da aynı noktada buluşuyor;
fark etmeden kendimi zamanın içinde kaybediyorum.
İkinci çay, kendime teselli.
Çayın sıcaklığı dudaklarımı yakıyor;
ama yanık acısı, bir parça rahatlama veriyor.
Kendimi teselli ederken,
belki de seni hatırlamaktan vazgeçiyorum.
Ama vazgeçmek de bir eylem;
eylemsizlik kadar geçici ve kırılgan.
Üçüncü çay, garsona:
“Boş ver, gelme artık.”
Ama cümle, garsonun kulağına ulaşmıyor.
Belki de hiç kimse duymuyor.
Ve birden fark ediyorum ki,
bu masaya gerçekten kimse gelmeyecek—
ya da zaten hiç gelmemişti.
Garsonla ben aynı kişiyiz;
masada yalnızca bir yansıma var.
Ve o yansıma bana gülüyor.
Belki de kahkahası, kendi unutma-hatıramın yankısı.
Üç çay kuramı, bir oyun gibi:
geçmiş, teselli ve reddediş…
Ama oyun kuralları sadece bana ait.
Bardağın dibine bakıyorum;
eski şekiller, hatıralar, eski zamanlar…
Hepsi karışmış.
Belki de birini unutmak için içilen çay sayısı,
hatırlanacak anıların sayısından fazla olamaz.
Çay bittiğinde,
hatıra hâlâ orada;
sadece biraz daha bulanık,
biraz daha sıcak.

IV. Sessizlik
Dudak payı kadar mesafe kalmış aramızda,
ama susuyoruz—sanki bir kelime daha dökülse,
bardak çatlayacak.
Sessizlik, sadece sessizlik değil artık;
bir tür varlık, ağırlığı olan bir nesne.
Masanın üzerindeki çay buharı bile
bu sessizliği taşıyor, titreşiyor,
sanki bizi izliyor.
“Konuşmalı mıydık?” diye düşündüm.
Ama düşünce, sessizliğin içine karıştı ve kayboldu.
Konuşmak, bazı anlarda çayın dibine düşen tortu gibi olur;
bulanık ve acı.
Söylesen bulanık,
söylemesen daha keskin.
Ve biz, sözcüklerin ağırlığı altında ezilmektense
sessizliği seçtik.
Bir an, masadaki bardak bana baktı.
Evet, bana.
Çayın dibindeki şekil, yüzüme doğru hafifçe eğilmiş
bir gölge gibi.
“Bazı şeyler söylenmez,” dedi—
aslında kendi kendime fısıldıyordum,
ama sanki bardak konuşuyordu.
Sessizlik sadece bir yokluk değil;
aynı zamanda varlığın bir yansımasıydı.
Dudaklarımız birbirine bu kadar yakınken,
aslında aramızdaki boşluk zamanın ve hatıraların genişliğiydi.
Belki de sessizlik, konuşulması gereken her şeyin
kendi ritmini bekleyen müziğiydi.
Ve o müzik,
sadece çayın bardağında
ve gözlerimizde çalıyor.

V. Zamanın Karıncaları
Çay tabağında birikmiş şeker artıklarına basıp yürüyen karıncalar gibi geçiyor zaman.
Her adım yapış yapış,
her hatıra ısrarlı.
Bir yandan izliyorum,
bir yandan onların izlediği benden farklı bir ben varmış gibi hissediyorum.
Durmuyorlar;
biz unutsak da onlar ezberlemiş izleri.
Ve birden fark ediyorum ki,
bu karıncalar sadece şeker artıklarına değil,
geçmişin parçalarına da basıyor.
Her adım, bir eski kelimeyi,
bir unutulmuş gülümsemeyi,
bir eski üzüntüyü hatırlatıyor.
Zaman burada sadece akmıyor;
çoğalıyor, dallanıyor, birbirine karışıyor.
Karıncalar yürürken
zamanın içindeki paralel anlar
gözlerimin önünden geçiyor.
Belki bir an, senle birlikte bir başka şehirde yürüyorduk,
belki bir an başka bir kahve masasında tek başıma oturuyordum.
Hepsi aynı anda oluyor,
ama hepsi farklı bir gerçeklik.
Bir karınca, şekerin kenarında duruyor
ve bana bakıyor.
Sanki soruyor: “Hatırlıyor musun?”
Ama cevap yok;
sadece sessizlik var.
Sessizlik, zamanın üzerine çökmüş
bir gölge gibi.
Ve o anda anlıyorum:
hatırlamak ya da unutmak,
çaba gerektirmiyor.
Zamanın karıncaları kendi yolunu ezberlemiş;
biz sadece onların dansına tanık oluyoruz.

VI. Kapanış
Gözlerimle içiyorum seni,
çayla değil.
Her yudumda
biraz daha eskiyen bir hikâyesin artık.
Ama hâlâ son sayfası çevrilmemiş bir roman gibi:
bitmesini istemediğim,
hep hatırlamak istediğim.
Ama işte sorun burada başlıyor:
belki de o roman hiç yazılmadı.
Belki de seni hatırladığımı sandığım her şey,
uykusuzluğumun ve çayın buharının bir yansımasıydı.
Belki de hiç kimse gitmedi,
belki ben hiç gelmedim.
Pencerenin ardında şehir hareket ediyor,
ama fark etmiyorum.
Garson, karınca, çay bardağı—
hepsi birbirine karışıyor;
Gerçek, kurgu ve anılar
birbirinin içine geçiyor.
“Gerçek neydi?” diye soruyorum kendi kendime,
ama cevap sadece bir fısıltı:
“Gerçek, sadece sana ait bir hikâye.”
Ve bir anda fark ediyorum:
bitmesini istemediğim roman,
aslında sonsuz bir döngü.
Sayfalar uçup gidiyor,
kelimeler kayboluyor,
hatıralar yeniden şekilleniyor.
Sen de ben de öykü de zaman da—
hepsi bir illüzyon,
ama o illüzyon o kadar gerçek ki…
Bir an için, inanıyorsun.
Ve öykü burada bitiyor.
Ya da başlamıyor.
Belki hiç başlamadı.
Belki her okur,
kendi gözlerinde bu hikâyeyi tamamlıyor.
Belki de tamamlamak mümkün değil.
Çay bitti.
Masada sadece gölgeler var.
Ve ben hâlâ içiyorum seni…

Paylaş:
5 Beğeni
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şiiri Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (3)

5.0

100% (3)

Uykusuzluğun çay bahçesi Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz Uykusuzluğun çay bahçesi şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Uykusuzluğun Çay Bahçesi şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
Paylaş
ŞİİR KÜNYE
Tarih:
21.12.2025 18:10:13
Beğeni:
5
Okunma:
36
Yorum:
0
Web Zaman Damgası
BEĞENENLER
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL