5
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
122
Okunma

Rüzgârın fısıltısı, eski bir şarkı gibi,
Penceremin önünde durup soluklanıyor.
Tozlu raflardaki kitaplar,
Yarım kalmış bir hikâye,
Sanki her biri, senin adını sayıklıyor...
Gülüm,
Gecem,
Günüm...
Duy işte susmuyor usum,
Her şeye seni yazıyor...
Açmayan begonvillerim,
Uçmayan hayallerim,
İçmeyen serseri hâllerim,
"Sen" diye haykırıyor sessizce.
Şimdi bir boşluk var,
Senden kalan o derin sızı,
Takvim yapraklarında asılı duran kör bir düğüm.
Zamanın kucağında uyuyan dilsiz bir çocuk gibi,
Sustukça büyüyor içimde,
Sen/deki o son gördüğüm...
Umutsuzluğun sisi,
Unut diye çırpınırken gözlerinden,
Yanağımdan akıp gitmeye yeminli gibi...
Susuyorsun hâlâ...
Peki şimdi susman mı evlâ konuşman mı daha yara..?
Hangi kelime onarabilir bu dilsiz uçurumu?
Dudaklarının kıyısında bekleyen o fırtına,
Dindirebilir mi içimdeki bu yetim hasreti?
Belki de en ağır cevaptır sükûtun rengi,
Ne gidişin belli artık, ne de kalışının çok sesli sessizliği...
Diyorum ki şimdi;
Sen yine de
Gitme(Sen),
Sakın gitme(Sen)...
Hatta
Hep kal,
Sen hep hoşça kal...
...
5.0
100% (3)