2
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
77
Okunma

Bir gün, gecenin bütün ağırlığı
omuzlarından çekilecek — biliyorsun.
Çünkü karanlık, kendi küllerini
hep sabaha bırakır.
Ve her sabah, eskiyen gölgelerin
yeniden doğmamak için verdiği
son savaştır.
Umut dediğin,
bir çığın kopuşu değildir aslında;
sessiz bir rüzgârın,
yorgun bir yaprağı ikna ederek
göğe kaldırmasıdır.
Kimse görmez bu anı—
yaprak da söylemez zaten,
ama o küçücük kıpırtı
bir ömrün yönünü değiştirir.
Gelecek, uzakta parlayan
bir şehir ışığı değildir yalnızca;
çoğu zaman,
senin içindeki en kırık yerden sızar.
Kendini en zayıf sandığın anda
bir cümle kurarsın mesela,
bir adım atarsın,
kimse duymadan bir nefes alırsın—
işte o an, kader
yeni bir yol çizer sana.
Biz fark etmeyiz bunu…
Çünkü insan, kendi mucizesini
hep en son görür.
Önce çamuru görürüz,
sonra izi…
Ama toprağın altında büyüyen kökü
hiç görmeyiz.
O yüzden sanırız ki
gelecek bizden uzakta;
oysa en büyük yolculuk
kendi içimizde başlar.
Bir gün anlayacaksın:
Kırıldığın yer,
ışığın içeri sızdığı yerdi.
Düştüğün yer,
toprağın seni yeniden tuttuğu yerdi.
Ve beklediğin yarın—
hiç bilmeden,
şimdinin içinde filizleniyordu.
İşte o zaman
kendi adımlarını duyacaksın;
dünyanın en eski müziğidir bu.
Rüzgâr hafifçe yüzüne çarpacak,
gökyüzü biraz daha genişleyecek
ve sen diyeceksin ki:
“Meğer umut,
geleceğin değil,
benim içimdeki sonsuzun adımıymış.
5.0
100% (2)