2
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
109
Okunma

Güz mevsimi inerken insanların üzerine,
kimse görmez kendinin yaprak oluşunu.
Dalların titreyen sözlerinde saklıdır gerçeğin sesi,
ama biz, kulağımızı hep en gür yalanlara yaslarız.
Çünkü hakikat, soğuk bir rüzgâr gibi işler içimize,
ama yalan, ılık bir okşama gibi örter üstümüzü;
Ama İnsan, üşümeyi unutturana sarılmayı daha kolay seçer.
Savrulmak…
Kader deyip geçeriz çoğu zaman,
oysa çoğu savruluşu biz kendi elimizle başlatırız.
Bir umut kırıntısının ardında,
kırılmış bir aynanın yansımasına bakar gibi bakarız hayata:
Kendimizi görmeyiz,
gördüğümüz sadece görmek istediğimizdir.
Ve ne tuhaftır,
bile bile yanıldığımız en uzun yolları
en doğru yol zannederiz...
Yalanın kucağı geniştir;
insanı sarar, okşar, avutmayı bilir.
Hatta bazen öyle iyi davranır ki,
gerçeğe dönmek
ihanet gibi gelir insana.
“Belki bir mucize olur da
bu masal gerçeğe dönüşür” diye bekleriz.
Oysa mucizeler,
yalanın gölgesinde değil;
gerçeğin sert, çıplak yüzünde büyür.
Gün geçer, gece geçer,
biz hâlâ bekleriz.
Yapraklar gibi savruluruz bir adım ileri, iki adım geri.
Her düşüşte içimizden ince bir şey kopar
ama adını koymayız.
Bekleyişimize kutsallık yakıştırırız,
acıyan yanımıza gurur deriz,
yıkılışımıza sabır adı ekleriz.
İnsanın kendini kandırma gücü,
bazen bütün kıştan daha uzun sürer.
Sonra bir gün,
rüzgâr durur.
Savruluşumuzun sesini bile işitemeyiz artık.
Yalanın büyüsünden uyanmışızdır;
ama uyanmak,
yeniden doğmak demek değildir her zaman.
Bazen sadece
kendi elimizle gömdüğümüz umudun başında,
suskun bir nöbete dönüşür.
Yine de içimizde kımıldayan ince bir ışık kalır:
“Doğrular acıtıyor diye kaçtım,
belki şimdi acıya rağmen yürürüm.”
İşte o an,
insan ilk kez kendi mevsimini başlatır.
Zeynep Rana-Kasım-2025/Balıkesir
5.0
100% (2)