1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
88
Okunma

Saat kaçtı bilmiyorum, sanırım vakitlerden biri ikisi üçü
Uzunca bir yola çıkmıştım onunla
Limanı olmayan kentlere doğru...
Tadı, tuzu olmayan derinliklerimde birikenleri
Acıyı, haksızlığı öteberide duran sağanak yağışlı geçmişi anlatarak
Nedensizce boş geçen mutsuz, umutsuz zamanlara değiniveriyordum...
Ağırlığınca altın olsa dost ne yazar hatırlı olmadıktan sonra ona deyiveriyordum...
Dik bakışlı sert zeminlere basarken ayakları
En yalın düşüncelerle hayat devam ederken
Liyakatsizliğin her sözünde telaşlanıp içten içe kırılıveriyordu...
Fasıllı geceleri can havliyle kucaklayan
Adından çokça söz ettiren güzelliklerle
Razı olduğu doğruluklarla yol alarak
Ay ışığı renginde parıldayan hünerli elleriyle
Hiç sıkılmadan kutsanmış destansı düşünceleri bana hediye ediyordu...
Havadan toprağa serpilen koza her nesnesiyle onunla barışıktı.
Ahsız, duraksız, katıksız vakitlerden çok uzaklarda
Dünden bugüne akan sert bakışları geride bırakarak
Dostluğu can gibi derya deniz yüreğiyle
Anbean ışıldayan gizemin büyülü rengiyle
Dilin, ilmin vefalı halini âdeta içime ekiyordu bu vefalı adam...
Mehmet ÖKSÜZ
5.0
100% (1)