2
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
113
Okunma

Bir sonbahar sabahıydı
Sarı giyinmişti ağaçlar, otlar...
Gökte, gözünü kırpmadan sabahlayan ay vardı
Bir akarsunun yüzünde yüzüyle dertleşen bir kaç güvercin
Biraz ötede, açlık grevinde evi başına yıkılmış karıncalar...
Herkes ağzının payını alıyordu
Rüzgârın dilinden hiç düşmeyen o hüzünlü şarkıdan
Bir çiçek kokusunu bahşediyordu ağlayan bir pencereye
Bir kuş kelepçelerinden kurtuluyordu
Saksılara umut ekti bir kadın
İki damla gözyaşıyla suladı
Birden içinin üşüdüğünü farketti
Koşarak gitti
Kim bilir!
Onu hangi mutlu masal terketti...
O an aklıma geldin,
Öyle bir hoş geldin ki anlatamam
Kucaklaştık,
Derin derin kokladım o papatya boynunu
Saçlarını okşadım dudağımla
Burnunu sevdim
Ve üşümesinler diye gözlerinin içindeki çocuklara
Kalın kazaklar aldım
Sonra
Kulağına fısıldadım usulca;
Sen,
Bacasından aşk tüten bir şiirin dizelerindeki o muhteşem buğusun
En güzel şarkıların nakaratı
Sesin dize getirir en deli kır at’ı
Yıkar her barikatı...
Ormanın başkaldırısı
Denizin isyanısın
Ağrı dağı eteğinde kekiksin
Kazdağlarının koynunda kantaron
İzmir’de Zeybeksin
Rize’de Horon...
...
Benim masalımsın
Umudun, sevginin
Binlerce yıl yorulmadan,
Bir damla eksilmeden yaşadığı,
Kavuşmaların olduğu
Mutlu sonlu
Anasonlu...
..
Beni sakın masalsız bırakma!
Üşürüm...
27.11.2025
S.U.
Serkan Uçar
5.0
100% (4)