0
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
91
Okunma
KADINANA DESTANI
(Afyonkarahisar’ın üç kızının efsanevi su destanı)
---
I. GÖÇÜN GÜNÜ VE SELÇUKLU GÖĞÜ
Konya’da doğdu üç hilal kız,
Üç inciden parlak, üç yürekten sız.
Melek Peyker Sultan, gökyüzü gibi nârin,
Nâime Gevher Sultan, sabırdan bir karın,
Asiye Sultan, en küçüğü, en derin,
Üçü birden, bir kaderin ince zinciri.
Zaman, Alaeddin Keykubad’ın devri,
Saraydan yükselir mavi bir seherin hevri.
Fakat kara gölgeler, Moğol atlıları,
Kervan yollarında duman ve fısıltılar.
Üç kardeş, ardına bakmadan çıkar yola,
Bir parça ekmek, bir dua, bir yürek dolu sevda.
“Bizim yerimiz halkın kalbidir,” der Melek,
“Biz suyu götürelim, susuzlara yürek.”
Yol alırlar Afyon diyarına,
Dağların eteğine, karahisar taşına.
---
II. SUSUZ ŞEHRİN ÇIĞLIĞI
Afyon’un toprakları kavrulmuş yazla,
Taşların dili yanık, çeşmeler yasta.
Halk elleriyle kuyular kazar,
Sular bulanık, ömür azar.
Kadınlar omzunda testi, gözlerinde umut,
Çocuklar dudaklarında kurumuş bir tut.
O zaman görür üç sultan bu hâli,
Kalpleri yanar, titrer her bir âli.
Derler ki:
“Su insana rahmettir, biz getirelim!
Kadınanalar olalım, halkı diriltelim!”
Ve dağlar yankılar:
“Kadınana! Kadınana!”
---
III. SUYUN PAZARLIĞI VE ALTIN ÇÖMLEK
Bir gün Kışlacık köyü civarında,
Kaynar bir pınar, berrak suyuyla akmakta.
Lâkin suyun sahibi hırçın bir Ermeni tüccar,
Der: “Bu su altındır, parası olan içer ancak!”
Melek Peyker Sultan çıkar öne,
“Bir çömlek altın vereyim, yeter mi bize?”
Tüccar gülümser, gözleri parıldar,
“Bir çömlek altın, bir çömlek su kadar!”
O anda, Asiye Sultan diz çöküp dua eder:
“Ey Hak, halk susuz, gönüller yâre,
Su gibi ak rahmetin yeryüzüne!”
Ve bir çömleğin dibini tekmeler,
Su fışkırır, dağdan iner,
Taş taş, kanal kanal,
Afyon’a akar o gümüş sel!
O gün gökyüzü ağlar sevinçle,
Dağlar yankılanır “Kadınanalar geldi!” diye.
---
IV. KANAL VE HALKIN ŞÜKRÜ
İki buçuk yıl geçer taşın taş üstüne,
Kadın elleriyle örülür her tünel, her direk.
Kapalı kanallar kurulur — Selçuklu mühendisliğiyle,
Su akar artık, şehrin kalbine,
Halk eller açar,
“Allah razı olsun Kadınanalar’dan!” diye.
Çocuklar oynar çeşme başında,
Anneler dua eder akşam duasında,
“Su gibi aziz olasın Kadınana!”
O gün doğar Afyon’un ikinci nefesi,
O günden kalır bu efsane sesi.
---
V. TÜRBELERİN GÖLGESİNDE
Asiye Sultan göçtüğünde bir sabah,
Marulcu mahallesinde sessiz bir rüzgar.
Kare planlı türbesi dikilir taş taş,
Üstü sekizgen kasnak, külahıyla baş başa.
Naime Gevher, Mevlevihane ardında yatar,
Ruhu köprülere, kanallara karışır.
Melek Peyker, toprağın altında bir sır,
Geceleri çeşmelerde yankılanır adları:
“Melek suyu, Gevher yolu, Asiye’nin nuru...”
Ve türbeler, vakitleri aşar,
XIII. yüzyıldan bugüne taşar.
---
VI. OSMANLI VAKFI VE SUYUN YOLU
Sonra gelir vakıf defterleri,
1560’larda Semiz Ali Paşa’nın mühürleri.
“Kadınana suyu” der belgelerde,
Bir vakıf kaydı düşer kadim bir elde:
“Gülşirin Hatun dükkan yaptırdı, gelirini suya adadı.”
Su akar, vakıf yaşar,
Kadınanalar’ın adı Osmanlı kayıtlarına karışır.
Ve şehir büyür, köprüler kurulur,
Her çeşmede bir dua, her taşta bir gurur.
---
VII. YENİ ÇAĞIN KADINANALARI
Yıllar geçer, çağ döner,
Ama ruh aynı kalır; o iyilik söner mi hiç?
Afyon’un kızları, torunları, öğretmenleri,
Doktoru, işçisi, anne ve şairleri…
Her yıl bir törende, bir ödül, bir dua:
“Bu yılın Kadınanası budur!” der halk coşkuya.
Bisiklet turları yapılır, türbeler süslenir,
Konağın avlusunda çocuk sesleri yükselir.
Ve yine yankılanır eski bir nida:
“Kadınana ölmez, halkın kalbinde yaşar da!”
---
VIII. SON SÖZ – BİR SU, BİR KADIN, BİR ŞEHİR
Afyon’un taşında, suyunda, çeşmesinde,
Kadınana’nın eli var her nefesinde.
Saraydan çıkmış, halkla bütünleşmiş,
Altın değil, merhametle zenginleşmiş.
O üç kızın adı hâlâ dillerde,
Bir destan gibi, bin yıl ötede:
> “Kadınana” derler,
Su getirir, umut getirir,
Kadın eliyle bereket bitirir.
Ve şehir der ki:
“Ben susuz kalmam artık,
Bir kez Kadınana dokundu kalbime!”
---
Son Beyit
> Tarih taşta, efsane suda,
Kadınana adı gönül yurdunda.
Kim ki iyilik yapar halka,
O da bir Kadınana’dır aslında…