0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
95
Okunma

Bu şiir, İstanbul’un kendini ders veren bir şehir halinde hissettirdiği anlardan doğdu.
Şehir burada katmanlı bir deneyim sunuyor:
Manevi/klasik katman: minarelerin, kubbelerin, taş avluların; medrese usulü sessiz dikkat ve tefekkürün hâlâ sokaklarda hissedilmesi; ezanın, çınarın, taşın tarihinin taşıdığı öğretiler.
Ey şehr-i deryâ, kubben mavi bir ilmihal,
Harf döker minareden, ezanla rüzgâr.
Bir yanda vapur dumanı — beyaz bir fetva,
Diğer yanda Galata, geceyle ders yapar.
Boğaz, sanki rahle-i tedris içinde akar,
Martılar tecvitli bir sûre okur sabaha.
Taşlar bile fıkıh bilir, suya abdest verir,
Köprüler müderris, yollar dershâne hâlâ.
Ve biz — harf ile kod yazan yeni talebeler,
Cebimizde nöronlar, gönlümüzde medrese.
Harfler binary’ye karışır, dua eder:
“Ey İstanbul, sen hem veri hem vecde’sin bize.”
5.0
100% (1)