1
Yorum
18
Beğeni
5,0
Puan
247
Okunma

Dediler ki,
“Hazan geldi,
düşlerin dalları kırılacak.”
Dediler ki,
“Hüzün bu,
gözlerine yağmur çökecek.”
Oysa gelen,
göğün solgun perdesini aralayan ince bir tebessümdü sadece
Benim Eylül’ümde
sırtında güneşin son çizgisiyle yürüyen bağcılar var,
çeşme başında serin suya eğilmiş çocuklar var.
Ceviz kabuklarından düşen eski hatıralar,
incirlerin mor teninde saklanan
yazın son sırları var.
Kırlarda sararmış otların arasından
sessizce geçen bir rüzgâr,
kıyılarda denize açılan balıkçı teknelerinin
tuz kokulu duaları var.
Tezgahta lüferin yanına düşmüş
birkaç karanfil,
bir kadının ellerinde
sonbahara yakışan bir şefkat var.
Eylül…
Bir üzüm tanesinin içinden
geceye süzülen şıra gibi akar.
Toprağın damarlarında dolaşır,
güneşin kalbinden kopar
Benim Eylül’üm
kırık bir aynanın kenarında
ışığı çoğaltır.
Göğe yükselen bulutların
her kıvrımında bir şarkı
O şarkılar ki,
yağmurun göğsünde çırpınır,
aşka benzeyen bir serinlik bırakır.
Işte benim Eylül’üm
Bir sevda bir aşk
kimileri hâlâ hüzün der,
kimileri hazan…
Oysa Eylül,
düşlerin göğe serildiği bir merdivendir;
her adımda yanan bir yaprak,
her nefeste uzaklaşan bir gölge…
Ve bizler, sessizce tırmanırız
göğe
Unutulmak değil yeniden doğmak için
S.K.
5.0
100% (4)