0
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
173
Okunma

Ya olur da
adını duvarlara fısıldarsam,
kentin bütün taşları
senin yüzünle parlar mı?
Her gölge, her köşe başı
sana benzer mi?
Bir çocuk gülüşü kadar ürkek
ve bir mezar sessizliği kadar ağır
bir yankı doluyor içime.
Adını söylerken titriyor dilim,
çünkü bilirim:
sesim değerse rüzgâra,
bütün mevsimler sana döner.
Ve ben,
kendi karanlığımda saklı kalan
bir cümle gibi yarımım.
Gece inerken şehre
gözlerin kadar derin bir boşluk açılır.
Sokak lambaları titrer,
çünkü her ışık
karanlığının gölgesinde ezilir.
Kaybolurum;
kendi sesimi işitemem artık.
Yıldızlara bakarım,
ama onlar da susar
ve yalnızca senin gözlerinin
karanlığı kalır gökyüzünde.
O an anlarım:
benim bütün dualarım
bir suret arar,
ama cevapsız kalan dudaklarımda
yalnızca senin ismin kalır.
Ne yaparım, bilmem,
çekilirsen benden
bir kuş ürkekliğiyle.
Elini uzatmaya korkarsan
yanık ellerime…
Ben,
zamanın unuttuğu sokaklarda
yalnızlığıyla konuşan bir adamım.
Çünkü kalbim
çoktan küle dönmüş bir ateş,
dumanı tüten bir hatıra...
Sen sorarsın belki:
“ver bana bütün baharları…”
Ama ben diyemem güzelim.
Çünkü baharlar çoktan
külün altına gömüldü.
Ve benim elimde kalan
yalnızca sessiz yangınlar...
Bil ki,
her gülüşünde yeniden yanarım.
Sen bana dönmesen de
ben yine seninle yanarım...
Uzanırım sana,
ama yalnızca kül dökülür avuçlarımdan.
Çünkü ben —
sana kavuşamayan,
sana seslenemeyen,
sana anlatamayan,
bir sessiz yangınım...
Ömrüm boyunca
yanacak olan,
ama kimseye anlatılamayacak kadar
derin,
derinden de öte
ölümsüz bir yangın…
Erol Kekeç/13.10.2013/Çengelköy/İST
5.0
100% (1)