1
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
250
Okunma

eylül iner, sessiz bir kehanet gibi
gökyüzü, yanık bir neyin iniltisiyle sarsılır
rüzgâr, dalından kopmuş yaprakları
sürgün kalpler misali, ufuklar arasında savurur
Alisya’m, gözlerinle başlar umudun narin dansı
bir ömrün sevinciyle kederi
sende birleşir, dalgalar gibi kıyıya vurur
ne tuhaftır ki
bir yanım baharın taşkın neşesine kapılmışken
öbür yanım, gözyaşının tuzlu dehlizinde kaybolur
gülüşünle belirirsin
sol yanağında bir gamze
kara beninde saklı bin asırlık sır
her tebessümün
göğsümdeki yıldız haritasına bir nakış gibi işlenir
lakin her gidişin
bir kıyametin suskun çığlığına dönüşür
ben
senin bakışlarında yitip giden bir seyyah
eylül’ün kırık kalbinde unutulmuş bir mısra
her harfim noksan
her kelimem yarım
zira sensiz bu sevda destanı tamamlanmaz
poyraz, hırçın bir âşık gibi dokunur saçlarına
ben, o tellerde kaybolmuş zamanın gölgesi
Alisya’m, gönül sarayımın efsunlu sultanı
sesin, bir ezanın kederli yankısı
bir ilahinin gökleri delip geçen nağmesi
ve bir ağıdın suskun çığlığı
yine de sen benim soluğumsun
eylül
bir ayrılığın alın yazısına kazınmış takvimdir
her yaprak düşüşünde
kalbim bir parça daha tenhalaşır
oysa bir gülüşün yeter
koca bir şehri yeniden inşa etmeye
bir susuşunla çöker
uçsuz bucaksız içimdeki umut katedrali
bilirim ki
eylül yalnızca ayrılık değil
bazen bir kavuşmanın eşiğidir
sevgilinin gözyaşında
kendi gülüşümün aksini bulurum
bir çocuğun kahkahasında
kayıp cennetimin izlerini
lakin sen
yanağında gamzesiyle gülümseyen efsane
beninde saklı sırlarınla
her gelişinde baharı müjdeler
her gidişinde ölümü fısıldarsın
ve ben
ne sana sitem edebilirim
ne senden vazgeçebilirim
çünkü bilirim
eylül, hüzün kadar aşktır
ayrılık kadar vuslattır
gözyaşı kadar saadettir
5.0
100% (4)