2
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
226
Okunma
Açıklaması
Gönülde gam olur her dem felekten yâdigâr ölüm
Ne bahârı var bu ömrün, ne de bir bahâr ölüm
Gönülde sürekli bir keder vardır; sanki bu keder, talihsiz felekten kalan bir yadigârdır.
Hayatın ne bir baharı (mutluluğu) vardır, ne de ölümün bir baharı (diriliş ümidi).
Ölüm hem dünyanın verdiği bir acı, hem de ömrün hiçbir mevsiminde ferah olmayan bir hakikattir.
Kapanmaz oldu sinemde açılan her yâre-i hâfî
Sebep-i firkat-i cân, aşk ile izhâr ölüm
Göğsümde açılan gizli yaralar artık kapanmaz oldu.
Canın ayrılığının sebebi, aşk ile kendini gösteren ölümdür.
Ölüm burada aşkın bir sonucu olarak yorumlanıyor; âşığın derdi, gizli yaralara dönmüş.
Ne sabâ yelinde fer var, ne güneşde bir şifâ
Her ilâca hâdim olmuş o nihân dîvâr: ölüm
Ne sabah yelinde bir ferahlık var, ne güneşte bir şifa.
Tüm ilaçları yok eden, gizli bir duvar gibi ölüm durur.
Ölüm, bütün çareleri boşa çıkaran bir perde, bir engel olarak tasvir edilmiş.
Nice sultan, nice şâhân geçti cihân rü’yâsından
Hepsinin hâk ile yâren olduğu diyâr: ölüm
Nice sultanlar, padişahlar bu dünyanın rüyasından geçip gitti.
Hepsi toprağa yoldaş oldu; ölüm yurdundadırlar şimdi.
Ölümün herkese eşit muamele ettiğini, en güçlülerin bile sonunda toprağa karıştığını anlatır.
Gül-i ömrüm solmadan vuslata erseydim eger
Şimdi bir bülbül gibi nâlân olur kenâr ölüm
Ömrümün gülü solmadan sevdiğime kavuşabilseydim…
Ama şimdi bir bülbül gibi feryat ediyorum; ölüm kıyısındayım.
Aşkın vuslatsızlığı bülbülü ağlatır; sevgiliye ulaşamamak, ölüme yakın bir elem oluşturur.
Harâb-ı aşk içinde hâlime yâ Rabbim nazar
Cihânın bir nefeslik zevkine bedel ar öl-üm
Aşkın viran ettiği hâlimin farkında ol Allah’ım!
Dünyanın bir nefeslik zevki için değil, yalnızca ölüm isterim.
Bu beyitte dünya zevkleri küçümsenir; aşkın getirdiği perişanlıkla ölüm arzulanır.
Serâp olmuş hayâller, gölgeler düşmüş zamâna
Geçip gitmekte hayâtın her durağından ölüm
Hayaller bir serap gibi yok olmuş, zamanın üstüne gölgeler düşmüş.
Ölüm, hayatın her durağından geçerek yaklaşmaktadır.
Zamanın geçiciliği ve ölümün adım adım yaklaştığı anlatılır.
Nice ârif, nice zâhid gizledi sırrın adını
Biliriz kimseye vermez bu sır anahtâr: ölüm
Nice arifler, zahitler ölümün sırrını gizlemiştir.
Biliriz ki, kimseye vermez bu sırrın anahtarını ölüm.
Ölümün hakikatine dair bilgiyi kimse tam anlamaz, bu kapı herkese kapalıdır.
Gecenin koynuna gir her ne ki varsa fânîden
Karanlık bir kefendir âh o yegâne nâr: ölüm
Fânî olan her şey gecenin koynuna girer gibi yok olur.
Ah, ölüm o tek ve karanlık kefendir, aynı zamanda bir ateştir.
Ölüm hem karanlıktır, hem de yakıcıdır; her fânî sonunda ona bürünür.
Ne heves kaldı ne hicran, ne de bir cân gülşeni
Gülüşünle açılırken ansızın bahâr: ölüm
Ne bir heves kaldı, ne hicran, ne de bir ruh bahçesi.
Senin gülüşünle bahar açarken aniden geliverir ölüm.
Tam sevinçle bahar doğarken, hayatın ortasında ölüm ansızın belirir.
Ömür, aşk ile yoğrulmuş bu heves kırık gönül
Bir ölümlük tebessümde gizlidir ikrâr: ölüm
Ömür, aşk ile yoğrulmuş, hevesleri kırık bir gönüldür.
Tüm itiraf, bir ölümlük tebessümde gizlidir: ölüm.
Aşk ve hayatın bütün anlamı, ölüm anında verilen bir gülümsemeyle ortaya çıkar.
Gece rü’yâsı misâlinde silinirken her sûret
Sana düşer en hakîkî ve sükûnetkâr ölüm
Gece rüyası gibi tüm suretler silinirken…
Geride kalan, en gerçek ve huzurlu olan sensin: ölüm.
Hayatın bütün aldatıcı suretleri geçicidir; hakikat ve sükûnet yalnız ölümdedir.
Nice âşık ki hayâl etti visâli bir ömür
Onu aşkınla buluşturdu o mest ü zâr ölüm
Nice âşık, bir ömür boyunca kavuşmayı hayal etti.
Onları aşkınla buluşturan, o mest ve ağlayan ölümü oldu.
>Ölüm, bazıları için gerçek vuslatın kapısıdır; âşıklar için özellikle.
Zemîn altında susar ses, zaman üstünde niyâz
Her ebedliğin mukaddes kapısıdır dâr: ölüm
Toprağın altında ses susar, zamanın üstünde dua kalır.
Her ebediyetin kutsal kapısıdır o durak: ölüm.
Ölüm, ebedi âleme geçişin kapısıdır ve bir tür mukaddeslik taşır.
Ne firâkat ne de vuslat eyleyip fânîde kal
Zîrâ cânı hakka yâr eyler o son bahâr: ölüm
Ne ayrılık, ne kavuşma… fânîde hiçbirine bağlanma.
Çünkü canı Hak’ka yâr eden o son bahardır: ölüm.
Sonbahar (ölüm), aslında en yüce vuslatın –Allah’a kavuşmanın– kapısıdır.
*
Harûn, bir beyit-i aşk yaz da derin aşk ile öl
Çünkü mecnûnların âhında güler tekrar ölüm
Harûn, aşkı anlatan bir beyit yaz da, aşk içinde ölesin.
Çünkü mecnunların ahıyla bile tebessüm eder bazen ölüm.
Şair burada hem kendine seslenir hem de aşkın ölüme nasıl tat kattığını ifade eder.
Gönülde gam olur her dem felekten yâdigâr ölüm
Ne kışı var bu ömrün, ne de bir bahâr ölüm
Kapanmaz oldu sinemde açılan her yâre-i hâfî
Sebep-i firkat-i cân, aşk ile izhâr ölüm
Ne sabâ yelinde fer var, ne güneşde bir şifâ
Her ilâca hâdim olmuş o nihân dîvâr: ölüm
Nice sultan, nice şâhân geçti cihân rü’yâsından
Hepsinin hâk ile yâren olduğu diyâr: ölüm
Gül-i ömrüm solmadan vuslata erseydim eger
Şimdi bir bülbül gibi nâlân olur kenâr ölüm
Harâb-ı aşk içinde hâlime yâ Rabbim nazar
Cihânın bir nefeslik zevkine bedel ar öl-üm
Serâp olmuş hayâller, gölgeler düşmüş zamâna
Geçip gitmekte hayâtın her durağından ölüm
Nice ârif, nice zâhid gizledi sırrın adını
Biliriz kimseye vermez bu sır anahtâr: ölüm
Gecenin koynuna gir her ne ki varsa fânîden
Karanlık bir kefendir âh o yegâne nâr: ölüm
Ne heves kaldı ne hicran, ne de bir cân gülşeni
Gülüşünle açılırken ansızın bahâr: ölüm
Ömür, aşk ile yoğrulmuş bu heves kırık gönül
Bir ölümlük tebessümde gizlidir ikrâr: ölüm
Gece rü’yâsı misâlinde silinirken her sûret
Sana düşer en hakîkî ve sükûnetkâr ölüm
Nice âşık ki hayâl etti visâli bir ömür
Onu aşkınla buluşturdu o mest ü zâr ölüm
Zemîn altında susar ses, zaman üstünde niyâz
Her ebedliğin mukaddes kapısıdır dâr: ölüm
Ne firâkat ne de vuslat eyleyip fânîde kal
Zîrâ cânı hakka yâr eyler o son bahâr: ölüm
Harûn, bir beyit-i aşk yaz da derin aşk ile öl
Çünkü mecnûnların âhında güler tekrar ölüm
Harun Yıldırım
mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün
5.0
100% (5)