Küçük filin hikayesidir... Kıramadığı zincirinden, kurtulamadığı esaretinden öyle yılmıştır ki Erliğe geçse de zincirin kırılmayacağına inanır... Oysa kırılmayan zincir değil Kendine alıştırdığı yanlış inançtır...
-Ey dem ravzasına üşüşen şen dil! Gayeyi Haktan bil göçmeden menzil!-
Kahrına ram iç çekişlerime tövbe Bin aha düşsem de sakınmam belâyı Ki! Hoştur her imtihanın selâhı Bin özrü bozsa da nafile Dönemez yüzün cenahı! Var ile yok arası çizgi Bir varmış bir yokmuş abetinde Ninnilenmiş uykuma girmesin gaflet Ey nefsi kebirim sen uyutma! Şirret kasidesidir dileğim sanma Benliğin gömleğini ters ilikleyip Tüm ömrünü yanlışa düğümleme!
-Ey cem şerbetini tad/a/mayan dil! Yalnız değilsin sadece damarına eğil-
Fakri âlemde yanar mahşer Yürür marifetinde ceza-i ekber Sadaksın varaklardan dökülene Naçarsın nişangahın sinesinde Sen açılmazsan diken üzgün Bülbül h/üzgün Solar yaprağında rengin Ey dil-i nâda Kurşun da sen Merhem de sen! Ket vurduğun ömründen çekilip gitmezsen Berke külüp’ünden düşer cila Matlaşır sinen kapılır mühre maazallah
-Ey dildarına mahkûm cüret Hadi hakikati dilersen zayi et!-
Rana-i münevver ol da şaşma Işığın parlaklığından korkup Gölgeye kaçma!
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Saygıdeğer üstadım, Şiirin hikâyesi, videosuyla beraber tefekkür ettiren duygularla harika yazılmış, muhteşem güzellikte olduğu için de en anlamlı yorumu adı üzerinde ŞİİRLERİN ŞAİRİ Elif şairemiz yapmış sağolsun sizin cevabınız da çok ayrıntılı bir cevap olmuş sağolasın. Bu şiiri ve videoyu birkaç kez okuyup iyice anlamak gerektiğini düşünüyorum. İnşallah güne gelmesini temenni ediyorum. Sonsuz selam, dua, sevgi ve saygılarımla. Allah'a emanet olun.
Sabah ezanından sonra bir kaç daha sayfana gidip geldiğimi inkar edemeyeceğim.
Seçkiye gireceğini sezinliyorum bu şiirinizin, umarım yanılmam . Şiire eklenen video ile şiirin hikayesi ve şiirin içeriği öylesine bütünleşmiş ki şiirin videosunu dinleyip şiirin hikayesi ve şiiri iyice özumsemek için kaç kere okudum bilmiyorum.
Kimse ışığın parlaklığından korkup gölgeye kaçmasın Halil İbrahim bey kardeşim. Dilimiz yüreğimiz böyle ister, hep böyle ister. Ama nefes aldığımız bu fani dünyada her şey birbirinin zıttini bulur.
Med' in Cezir' i Gündüz' ün geceyi Doğum' un ölümü Siyah' in Beyaz'ı Vs vs bulduğu gibi İyilikler de hep kötülüklerle karşı karşıya gelir.
Mecit Aktürk abimin "Hep iyiler kazanır " adlı bir şiiri vardı. O geldi hatirima şuan. Ezberime aldığım şiirlerden bir tanesi o şiiri, diğeri de "Bitirdin Bittin" şiiri.
"Zalim zulmü meziyet , kötülüğü kar sanır Gerçekte -er yada geç- hep iyiler kazanır.
O gerçeği bu yalan dünyanın zıttı olarak algılıyorum.
Ezber yeteneğim çok iyidir.Kendi şiirlerim dışında bir elin parmağı kadar şiir ezberlemişliğim vardır. Yazari kendim olduğumdan mıdır bilmem sayısız şiirimi de ezbere okuyabilirim.
Bu iyilik ve zıttı olan kötülük kavramı uzar da uzar zihnimizde.
Cuma’dan ne kadar sonra bilmem, baktım cevabınıza. Dün gece yazdıklarınızı okudum lakin gündüz cevap veririm dedim. Ne kadar korunaklı hale getirsek de evimize giren bir dişi sineğin acısı dahi geceyi bize zindan edebiliyor. Onlar üremek derdinde biz uyku derdindeyiz. İşte tezat gibi gördüğümüzün içinde döngünün var olması için anlayamadığımız başka bir hikmet. Tıpkı:
‘’Med- Cezir, doğum – ölüm, siyah-beyaz’’ örneğini sunmamız gibi. Biz Rizeli vatandaşların yazın en yoğun olduğu zamanlardır. Çay haşatının başlangıcı buna binaen fabrikalarımızın tam kapasite çalışması ve şehrin göç alarak en az iki katına çıkan nüfusuyla artan trafik eziyeti. Benim de zamanımın darlığından cevabı ancak bu saatte verebiliyoruz. Affola…
Muhittin İbnü’l Arabi’nin kaybolan eserlerinin nerede olduğu hakkında söylentileri mutlaka bilirsiniz. Vahdet-i Vücut ilmiyle uğraşan daha küçük yaşlarda hocasının dikkatini çeken bu değer ne yazık ki okullarda okutulmazken yıllardır bizim de gözlerimizin önünden uzak tutulmaya çalışıldı. Neden? İbnü-l Arabi: ’’Vahdet-i Vücüt İlmine kendini verenler içindir eserlerimiz, haricinde okumaya kalkanlar bu ilme vakıf olamayacağından küfre düşebilir, ilmimizi yanlış anlayabilir ve yolunu sapıtabilir!’’ Uyarısını yüzyıllar önce yapmış ve bugün anlamayanların ne hale düştüğünü görmekteyiz.
Video da anlatılan insanının kendini tanımaya çalışması, yanlış anlaşılmalardan şikâyeti ve bunun nedenlerini psikiyatristlerinin dahi anlamlandırmaya zorlandığı günümüzde bu gibi zatların izahatları hala ışık ama gören yok, bilen yok… İyilik ne için yapılır? Karşısı için değil kendimiz içindir aslında ama biz bunu karşı taraf için yaptığımızı düşünürüz. Peki ikaz ne içindir? İşte bu kendimiz için değil karşı tarafın iyiliği içindir. Bu günlerde ancak bir hadise bize dokunursa ikaz ve ya uyarıya başvuruyoruz yoksa görmezden geliyoruz. En önemlisi hep eleştirel olmak, kusuru görmek neden? Bu da nefsin ilk kapısı ‘’Levvame kapısı’’ hâlâ o eşiği geçemedik. Yanlış gördüğümüz kusur saydığımız yakıştırmaların hepsi aslında bizde de var. Bunlardan kurtulmanın en basit yolunun kusurları yüklenmek değil bilinçaltımızda işlenmiş hastalıkla karşıya yüklemekle yok olduğunu düşünüyoruz.
Hikâye: Fillerin küçükken inandığı ‘’zincir kırılmaz’’ ve ömrünün sonuna kadar bu inanışla yaşaması. Bizim de önyargılarımızın kırılamadığına, inançlarımızı hak için, anlamak için değil de nefsimizi tatmin etmek için olduğuna vurguydu. Zira inkâr nefsimizi memnun etse de bizi kurtarmadığı gibi daha çok kaosa sürükler.
Mecit Aktürk Hoca’mızı saygıyla anarım hep. Derin tefekkürün içinden günümüzün Âkif’i olarak bakarım derinliğine. ‘’Hep iyiler kazanır’’ Doğruya yanlış desek doğru ne kaybeder? Kaldı ki ‘’Hak batıla galiptir’’ Mecit hocam kendi diliyle ne güzel özetlemiş. Mısraları da yerli yerinde.
Hiç dikkatini çekti mi kardeşim: Herkesin dilinde ‘’okumak’’ eylemi var ve herkes kendi penceresinden herkesi cahil görmekte. Acı olan şu ki zerre fikri dahi olmayanlar dahi bu aldanışa kapılmakta. İşte burada Neden değil, niçin diye sormalıyız. Bu soruların ikisi dahi anlamca birbirinden o kadar farklı ki. Nedeni belli niçini işte o niçinler bizden kaynaklı. Okumanın ne olduğunu anlatmadık ki. Okumamış var mı bu devirde, peki okudukça cahilleşme niçin?
İkra: Sadece oku değil, ‘’yüksek sesle ilan et, derince anla ve anlat.’’ Peki kaçomız bu anlamların idrakinde? Kitabımız Allah kelamı oku diye başlarken H.z. Mevlanâ mesnevisi ‘’Dinle!’’ ile neden başladı? … Sadece bir kelime… Ney’in acısını duyurmak için değil di elbette… ‘’Ben Kuran’ın bendesiyim kim beni bundan ayrı tutarsa bizarım, şikayetçiyim.’’ Neden dedi? Çünkü: ‘’Ben dilimin döndüğünce Kuran’ı anlatmaya çalıştım hikayelerimin kaynağı ondandır.’’ Demektedir bize.
İşte Bize Mevlana şu mesajı veriyor tek kelimeyle: ‘’Okudum, derinden okudum ve okuduğumu dinledim! ‘’ Demekte. Yoksa Dinlemek; kulağa hitaptır, ilk yaratılan duyu organımız kulaktır, kulak gözden güçlüdür gibi anlatılanlar değil di sadece… İşte burada Neden ‘’Oku’’ neden ‘’dinlemek’’ iki eylemin ilişkisini sorgularken; Niçin; Okumak, niçin dinlemek sorularının cevaplarını aramalıydık… Yüzyıllardır o koca eseri bir edebiyat abidesi gibi baş tacı etmek yerine, insanlığın, var oluşun rehberini anlatan kaynak gibi görebilseydik…
İşin Özü Okumak ve Dinlemek ikisi de düşünmeye vurgudur. Düşünmenin de iki türlüsü mevcuttur. Halis düşünme Hüsnü zan, kötümser düşünce zandır. İlim de iki türlüdür. Şeytanın ilmi eksik miydi? İşte İlim kibre kapıldı mı yoldan çıkartır, olgunlaştırıp yontuyorsa kişiyi Hiç’liğe vardırır. Bilir ki ne kadar bilirsem bileyim ‘’bilmediklerimle çok cahilim’’ der ve kendine döner kendiyle uğraşır, kendi terbiyesinin derdindedir. Şiir de kendimizi ne kadar ezebilirsek, dövebilirsek diyor kısacası işte kardeşim…
Uzattıkça uzattık, sürçü lisanımız affola…
İşte dikkatlice okuyan yüreğin seni doğruya ulaştıran yegane güçtür kardeşim. Allah razı olsun, var olasın...
Cuma’dan ne kadar sonra bilmem, baktım cevabınıza. Dün gece yazdıklarınızı okudum lakin gündüz cevap veririm dedim. Ne kadar korunaklı hale getirsek de evimize giren bir dişi sineğin acısı dahi geceyi bize zindan edebiliyor. Onlar üremek derdinde biz uyku derdindeyiz. İşte tezat gibi gördüğümüzün içinde döngünün var olması için anlayamadığımız başka bir hikmet. Tıpkı:
‘’Med- Cezir, doğum – ölüm, siyah-beyaz’’ örneğini sunmamız gibi. Biz Rizeli vatandaşların yazın en yoğun olduğu zamanlardır. Çay haşatının başlangıcı buna binaen fabrikalarımızın tam kapasite çalışması ve şehrin göç alarak en az iki katına çıkan nüfusuyla artan trafik eziyeti. Benim de zamanımın darlığından cevabı ancak bu saatte verebiliyoruz. Affola…
Muhittin İbnü’l Arabi’nin kaybolan eserlerinin nerede olduğu hakkında söylentileri mutlaka bilirsiniz. Vahdet-i Vücut ilmiyle uğraşan daha küçük yaşlarda hocasının dikkatini çeken bu değer ne yazık ki okullarda okutulmazken yıllardır bizim de gözlerimizin önünden uzak tutulmaya çalışıldı. Neden? İbnü-l Arabi: ’’Vahdet-i Vücüt İlmine kendini verenler içindir eserlerimiz, haricinde okumaya kalkanlar bu ilme vakıf olamayacağından küfre düşebilir, ilmimizi yanlış anlayabilir ve yolunu sapıtabilir!’’ Uyarısını yüzyıllar önce yapmış ve bugün anlamayanların ne hale düştüğünü görmekteyiz.
Video da anlatılan insanının kendini tanımaya çalışması, yanlış anlaşılmalardan şikâyeti ve bunun nedenlerini psikiyatristlerinin dahi anlamlandırmaya zorlandığı günümüzde bu gibi zatların izahatları hala ışık ama gören yok, bilen yok… İyilik ne için yapılır? Karşısı için değil kendimiz içindir aslında ama biz bunu karşı taraf için yaptığımızı düşünürüz. Peki ikaz ne içindir? İşte bu kendimiz için değil karşı tarafın iyiliği içindir. Bu günlerde ancak bir hadise bize dokunursa ikaz ve ya uyarıya başvuruyoruz yoksa görmezden geliyoruz. En önemlisi hep eleştirel olmak, kusuru görmek neden? Bu da nefsin ilk kapısı ‘’Levvame kapısı’’ hâlâ o eşiği geçemedik. Yanlış gördüğümüz kusur saydığımız yakıştırmaların hepsi aslında bizde de var. Bunlardan kurtulmanın en basit yolunun kusurları yüklenmek değil bilinçaltımızda işlenmiş hastalıkla karşıya yüklemekle yok olduğunu düşünüyoruz.
Hikâye: Fillerin küçükken inandığı ‘’zincir kırılmaz’’ ve ömrünün sonuna kadar bu inanışla yaşaması. Bizim de önyargılarımızın kırılamadığına, inançlarımızı hak için, anlamak için değil de nefsimizi tatmin etmek için olduğuna vurguydu. Zira inkâr nefsimizi memnun etse de bizi kurtarmadığı gibi daha çok kaosa sürükler.
Mecit Aktürk Hoca’mızı saygıyla anarım hep. Derin tefekkürün içinden günümüzün Âkif’i olarak bakarım derinliğine. ‘’Hep iyiler kazanır’’ Doğruya yanlış desek doğru ne kaybeder? Kaldı ki ‘’Hak batıla galiptir’’ Mecit hocam kendi diliyle ne güzel özetlemiş. Mısraları da yerli yerinde.
Hiç dikkatini çekti mi kardeşim: Herkesin dilinde ‘’okumak’’ eylemi var ve herkes kendi penceresinden herkesi cahil görmekte. Acı olan şu ki zerre fikri dahi olmayanlar dahi bu aldanışa kapılmakta. İşte burada Neden değil, niçin diye sormalıyız. Bu soruların ikisi dahi anlamca birbirinden o kadar farklı ki. Nedeni belli niçini işte o niçinler bizden kaynaklı. Okumanın ne olduğunu anlatmadık ki. Okumamış var mı bu devirde, peki okudukça cahilleşme niçin?
İkra: Sadece oku değil, ‘’yüksek sesle ilan et, derince anla ve anlat.’’ Peki kaçomız bu anlamların idrakinde? Kitabımız Allah kelamı oku diye başlarken H.z. Mevlanâ mesnevisi ‘’Dinle!’’ ile neden başladı? … Sadece bir kelime… Ney’in acısını duyurmak için değil di elbette… ‘’Ben Kuran’ın bendesiyim kim beni bundan ayrı tutarsa bizarım, şikayetçiyim.’’ Neden dedi? Çünkü: ‘’Ben dilimin döndüğünce Kuran’ı anlatmaya çalıştım hikayelerimin kaynağı ondandır.’’ Demektedir bize.
İşte Bize Mevlana şu mesajı veriyor tek kelimeyle: ‘’Okudum, derinden okudum ve okuduğumu dinledim! ‘’ Demekte. Yoksa Dinlemek; kulağa hitaptır, ilk yaratılan duyu organımız kulaktır, kulak gözden güçlüdür gibi anlatılanlar değil di sadece… İşte burada Neden ‘’Oku’’ neden ‘’dinlemek’’ iki eylemin ilişkisini sorgularken; Niçin; Okumak, niçin dinlemek sorularının cevaplarını aramalıydık… Yüzyıllardır o koca eseri bir edebiyat abidesi gibi baş tacı etmek yerine, insanlığın, var oluşun rehberini anlatan kaynak gibi görebilseydik…
İşin Özü Okumak ve Dinlemek ikisi de düşünmeye vurgudur. Düşünmenin de iki türlüsü mevcuttur. Halis düşünme Hüsnü zan, kötümser düşünce zandır. İlim de iki türlüdür. Şeytanın ilmi eksik miydi? İşte İlim kibre kapıldı mı yoldan çıkartır, olgunlaştırıp yontuyorsa kişiyi Hiç’liğe vardırır. Bilir ki ne kadar bilirsem bileyim ‘’bilmediklerimle çok cahilim’’ der ve kendine döner kendiyle uğraşır, kendi terbiyesinin derdindedir. Şiir de kendimizi ne kadar ezebilirsek, dövebilirsek diyor kısacası işte kardeşim…
Uzattıkça uzattık, sürçü lisanımız affola…
İşte dikkatlice okuyan yüreğin seni doğruya ulaştıran yegane güçtür kardeşim. Allah razı olsun, var olasın...
Bir de şiiri okumadan söyleyeyim ki , benim hissiyatim çok kuvvetlidir. Yani öyle derler. Elbette ki gaybı kimse bilemez. Müneccim de değilim, bilmenizi isterim 😊
Olur veya olmaz, burada veya başka bir sitede yaziyorsaniz bu siiriniz zannımca seçkiye girecek. Öyle hissediyorum.
Elbette şiiri okumadan şiir hakkında net bir bilgi sahibi olamam. Hikayesi ile hemhaldir muhakkak şuan tek sezinleyebildigim bu.
Burada şu cevabı vereyim. Hissiyatınıza saygıyla. Girse de girmese de benim tasarrufumda olmayan ve benle alakalı durum için beyanat vermem taktir edersiniz ki doğru değildir. Vaktim olmadı bugün hangi şiir gelir onu öngöremem ama kim hak ederse o gelsin ve beklentisi olan varsa üzülmesin diyebilirim:)
Burada şu cevabı vereyim. Hissiyatınıza saygıyla. Girse de girmese de benim tasarrufumda olmayan ve benle alakalı durum için beyanat vermem taktir edersiniz ki doğru değildir. Vaktim olmadı bugün hangi şiir gelir onu öngöremem ama kim hak ederse o gelsin ve beklentisi olan varsa üzülmesin diyebilirim:)
Ruhum video da takılı kaldı ve beynim şuan o kadar dolu ki videoda bahsi geçen konuyu tam olarak algilayamiyorum Halil İbrahim bey kardeşim.🙃
Bu yüzden şiiri de okuyamadım. Ve sanırım bu vakitte de okuyamayacağim siirinizi. Sadece hikayesini okuyabildim.
Dinlenik bir beyin, yorgun olmayan gözler ve nezih bir ruhla şiire eklenen videoda ki hikayeyi tekrar dinleyip akibetinde de en azından bir yarım saat geçtikten sonra şiirinizin hikayesini tekrar okuyup şiirinizi okuyacağım. Pek tabi Allah nasip ederse...
Huzurlu sabahlar diliyorum.
ŞİİRLERİN ŞAİRİ tarafından 18.7.2025 03:36:44 zamanında düzenlenmiştir.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.