23
Yorum
53
Beğeni
5,0
Puan
334
Okunma
gece,
siyah bir örtü gibi iner usulca
yıldızlar fısıldar
gümüş ipliklerle diker gökyüzünü
sessizliğin kollarında kaybolur şehir
lambalar titrer
sanki uykuya direnen son nöbetçiler
ay, bir ayna gibi asılı
gölgeleri yutar
düşleri serer yeryüzüne
rüzgâr, ağaçların saçlarını tarar
her yaprakta bir sır saklar
gece, kalbin attığı yerde başlar
karanlık, gözlerin göremediği gerçekleri anlatır
bir sokak kedisi ay ışığında dans eder
sanki evrenin tek kralı oymuş gibi
ve ben,
gecenin kucağında bir yolcu
yıldız tozlarından harfler toplarım
her bir nefeste gece içime dolar
sonsuzluğun kokusunu bırakır
bir gökyüzü düştü avuçlarıma
mürekkep gibi yayıldı
susturulmuş yıldızlarla
rüzgârın sesi
bir kadının terk edişine benziyordu
üşüyordu kaldırım taşları
ve lambaların sarısı
sokaklara düşen bir hüznün ifadesiydi
ben o gece
bir duvar saati kadar yalnızdım
akrep ben, yelkovan da ben
ama zaman bir türlü geçmiyordu
camdan dışarı baktım
şehir, yorgun bir beden gibi gerilmişti
ışıklar titriyordu
belki de ağlıyordu binalar
birbirine yaslanarak
gece,
bir sır gibi indi üzerime
bir mezar taşına yazılmamış cümleler gibi
sessizdim, siliktim,
varla yok arasıydım
bir sokak köpeği geçti penceremin dibinden
göz göze geldik
anladı beni
çünkü o da geceyi seviyordu
herkes uyurken özgür olanları...
Müjgân Akyüz Dündar
5.0
100% (38)