7
Yorum
19
Beğeni
5,0
Puan
350
Okunma

Önsöz
Bir şiir vardır ki adı yoktur; çünkü her harfi, ismini kalbe mühürlemiştir.
“Adını Hiç Anmadan Sevdim” şiiri, sadece bir kişinin değil; Sezai Karakoç’un izinde susarak yürüyen tüm yüreklerin mırıldandığı içli bir duadır. Bu mısralarda aşk, kelimelere sığmaz; çünkü bu aşk, bir medeniyetin kokusunu tanımış bir yürekten fısıldanır. Ne yüz görülmüş, ne ses duyulmuştur — ama her şey susarak bilinmiştir.
İşte bu şiir, bir ismin bilinmeyen sesle çağrılması, bir fikrin kalpte yankılanması, bir irfanın sessizliğe sığınmasıdır. Ve bu hâl, ancak Karakoç’un öğretisinde yankı bulanların anlayabileceği bir teslimiyettir.
Adını anmadan sevmek... Belki de çağın gürültüsünde en büyük sadakattir.
Adını hiç anmadan sevdim,
gölgeler uzarken kalbimin kıyametinde.
Ne kalem gördü, ne kâğıt işitti,
yalnızca suskun bir yürek —
kendi dilinde sana yürüdü.
Gözlerim değmedi yüzüne,
ama yıldızsız gecelerde
senin ismini
ışığı olmayan bir dua gibi
göğe bıraktım usulca.
Her lambada bir yalnızlık yandı,
sokaklar seni unuttu,
ben unutamadım.
Adını anmadım belki ama
her sustuğumda
yokluğun ses verdi içimde.
Senin için eğilen rüzgârı dinledim,
çünkü aşk bazen
sadece bir sessizliktir
ve bazen bir ömrün
hiç söylenmemiş ismidir.
Ben seni
hiç konuşmadan sevdim.
Ve her çırpınışımda
sana kanatlandı içimdeki serçe.
Bir çiçek gibi solsam da
adını kalbimde
bir mezar taşı gibi taşıdım.
Adını hiç anmadan sevdim…
çünkü bazı sevgiler
kelimelere düşmez,
ve bazı yürekler
hiç bilmediği bir gülün
kokusuyla yanar.
5.0
100% (11)