7
Yorum
22
Beğeni
0,0
Puan
261
Okunma
______
Susmakla başladı,
içime doğru büyüyen eski zaman göçleri
bir çiçeğin boynunu bükmesi gibi
bilmeyenler baktı, ben bildim…
sustum.
Ben hiç eğilmedim alnıma kazınan yazıya,
ne kalemim razı geldi yalana
ne kelamım diz çöktü boş sevdalara.
Yine de umut ettim…
elleri kirli bir geleceğe
yüreğimle süt döktüm.
Hatırlıyorum,
balkonların diliyle konuşan geceleri,
babamın hıçkırığını duymak
bir çocuğun ömrünü çatlattı içimde.
O zaman anladım,
kaldırımlar acıları daha iyi saklar.
Uykularımda annemi ararken
ellerime paslı hikâyeler bulaştı.
Küçük ellerimle büyük yoksunluklara tutundum,
bir sabah ıhlamur kokusu gibi
geçip gitti masumiyet.
Sevda?
O da eksikti.
Her harfiyle yara, her dizesiyle sürgündü.
Ben yine de şiirle örttüm kabuk tutmayan yanlarımı,
bir türküye saklandım bazen,
bazen bir yalanı annemin sesi gibi sevdim.
Sonra…
yüzü gülmeyen adaletin
aynasına astılar bizi.
Çünkü düş kuruyorduk.
Çünkü susmuyorduk.
Çünkü insandık.
Yaralı bir kuş gibi
düştük babasız mezarlara
ninniye sarılı umutlarımızla birlikte.
Şimdi ne zaman gülümsesem
bir eksiklik sızıyor dudağımdan.
Ve ben
çocukluğumun cebinden çıkan
o eski mendili kokluyorum her gece.
Bir masal anlatıyorum kendime:
mutlu sonlu,
ama yaralı bir kalbin fısıltısıyla yazılmış…
Sonra,
karanlık bir kuyuydu içim,
göğe değil, kendi yarama bakarak büyüdüm.
Ne zaman “anne” desem, bir türkü susardı dudağımda,
yitik oyuncaklar gibi
sığınacak bir kucak arardım ömrün eşiğinde.
Camlarda ağlayan bir yağmurduk biz,
silecekler bile anlamazdı gözyaşımızdan farkını.
Kendimize tutunarak büyüdük
kırık masallarla, çatlak bardaklarla,
ve hep susarak anlatılan şefkatsiz hikâyelerle...
Peri Feride ÖZBİLGE
21.05.2025