3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1675
Okunma

Dün gece, yeşil gözlü bir kadın vardı düşümde;
Yıldızlar doluydu kucağı ve samanyolunu sürüklüyordu peşinde.
Üzerinde, sadece gün batışından kalma eflâtun bir tül vardı
Ve omzuna dökülmüş saçlarında binlerce kıpkızıl gül vardı.
Gül yaprağından dudakları, fettan bir tebessümle bükülüyordu,
Bakışlarından, çiğdem rengi, karşı konmaz dâvetler dökülüyordu.
Yumuşak adımlarla yürüdü
Küçük, pembe çıplak ayakları hep arzularımın üstüne basarak
Ve düşümün içinde, beni günahkâr bir darağacına asarak...
Sonra geldi ve tam karşımda coşkulu bir kısrak gibi durdu,
Şuh bir kol hareketiyle üstündeki o tek tülü savurdu.
Şimdi vücudu, gümüşten bir yay gibi gerilmişti
Ve tanrının yarattığı tüm güzellikler önüme serilmişti
Gizem dolu bir hareketle çırpınca ellerini
Sanki düşümün içinde esrar dolu yeni bir düş açıldı;
Ve etrafa, bir günah müziğinin nağmeleri saçıldı.
Bu, onu bir kadın olarak gördüğüm son andı,
Raksa başladığında artık o bir dişi şeytandı.
Coştukça müzik, o da coştu, şimdi bir yılan gibi kıvrılıyordu
Kucağından yıldızlar ve günahlar dökülüyordu...
Sonra birden bükülerek beli, aralık dudakları bana doğru uzandı
Efsunlu bir iksir boşaldı dudaklarından, bir ateş ırmağı gibi
Dudaklarım yandı... Yandı...
Ve kurumuş tüm çiçekler, hayat buldu, suya kandı...
Sabah,
Odama gün ışığı dolduğunda ürperdim birden;
Yerde o yıldız kırıntıları duruyordu
Ve odam,
Günah kokuyordu...
ÜNAL BEŞKESE