0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
219
Okunma
derken; kasabada
talebelerin kaldığı kiralık odalarda “yüksel gazocağı”yla tanıştık yeni rakı şişesinden
haznesine biraz ispirto döker
ateşleyip, bekler
ateşin bitmesine yakın pompalardık
bir-kaç kişi Almanya’ya gidince tüpgaz da geldi köye yıllardır “aygaz” diye tanıdık... Sadık Başaran’ın sayesinde
.
ev sahibinin kileri, alet odası ve odunluk ile
samanlık ve ahırının bulunduğu alt katta sıkıştırılmış
evin arkasında, bahçeye bakan küçük bir oda!
bütün dünyamız okul ve bu odaya sıkışmış
on yaşında birköy çocuğu “yalnız başıma” kalış,
.
seyrek, tahta baraka tuvaletim, dışarıda
besi hayvanlarının hatılından su içtiği çeşmem
ev sahibim sekiz nüfusuyla ikinci katda
suyu mutfağında, lavabosunda, balkondaki helasında
holde devamlı, her odasında, salonunda floresan yanar
merdiveninde karpuz lamba sabaha kadar
.
ama; suya, elektrik giderlerine
yarı-yarıya ortaktık, “gardaş payı” derdi
ceket iç cebinde sakladığı tahakkuk fişini gösterirdi
yarısını öderdim kuruşuna kadar
ama onlardan geç yatmaya kalksam gönlü olmazdı
“-ders çalışırkana uyuya galısın
yorganı üsdüne çek asdanım” diye
benim tarafı ana şalterinden kapatırdı, elektriği
akşamları düğmeyi basınca ışık yanar, kaldırınca da sönerdi, .
“-uykunu alamazsan uyuklarsın dersde
eyi uykular garayeğenim”
“-bu çocuk okur evel-Allah
deye her zaman derim” diye
söylenerek üst kattaki evine çıkardı
gıcırdatarak tahta basamakları,
sen şepit yeyon, ağırlık basaa(r),
onun o “şepit” deyişi bana “depit” gibi gelirdi
söverdim.. içimden tabi..
.