1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
243
Okunma
Bir zamanlar burada bir küçük cennet varmış,
İnsanlar, hep özgürce, onuruyla yaşarmış.
Bağları, bahçeleri, zümrüt gibi yaylası,
Nimetleri herkese bol, yetecek kadarmış.
Bir ağa gelmiş, hain, hem aklını yitirmiş,
Okyanus ötesinden bir büyücü getirmiş.
Güçlü bir sihir ile, koyun yapmış herkesi,
Bir ’sürü’ olmuş millet, her şeyini bitirmiş.
Yaylada ne bulduysa, satmış yok etmiş ağa,
Yemyeşil bitek yayla, dönmüş kayalık dağa.
Bulutları küstürmüş, çatlamış çorak toprak,
Bir damla düşmez olmuş, ne yaylaya, ne bağa...
Kangalları koymuşlar bir köpek kafesine,
Güvenerek bâtıla ve yobaz nefesine,
Bırakmışlar sürüyü, dağ yolunda, başı boş,
Tınmadan, aldırmadan yaklaşan kurt sesine...
Sürüyü kedilere emanet etmiş çoban,
Kendi padişah gibi, ferman üstüne ferman.
Bir de, operalarda kaval konseri verir,
Oysa çoktan kurt dalmış, sürünün halini harman...
Ağa, eşeğe binmiş, belli, at bulamıyor,
Çoban ağalık ister, pek fırsat bulamıyor.
Ağanın ve çobanın hiç umurunda değil,
Otlak filan kalmamış, sürü ot bulamıyor.
Ankara’nın tiftiği, Karaman’ın koyunu,
Sürünün sabrı biter, sonra çıkar oyunu.
Çoban mum gölgesinde, dev sanıyor kendini,
Sabah güneş doğunca, görür cüce boyunu.
Bu, rezil bir senaryo, baş rolde edepsizler,
Çobanı tanır herkes, ona alıştı gözler.
Ağa, egemen güçler,filmdeki sürü; bizler,
Seyirci rekor kırar, bu filmi dünya izler.
Tek umut, bu toprağın altında yatan ecdat,
Belki bir gün kalkar da, bu pisliği temizler...
Ünal Beşkese -2012
5.0
100% (3)