1
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
223
Okunma
Tüm umutlarımı bir şişeye doldurup
denize fırlattım bu gece.
Sahilde kapatırken ayak izlerimi rüzgar
ve akarken maktul bir aşkın son yaşları
kulağımda çınlayan ihanetin soluğuydu.
Kabuk tutmuş sandığım yaralarım
aslında hep midye kabuğuydu...
Bilmiyorum neden sevdim seni
sanki sen hiç hissettin mi
dört yanını ürpertircesine rüzgarın nefesini
hani yıldızların körkütük sarhoş
gökyüzünün bomboş olduğu bir gecede
titreyen ellerinin dinledin mi sesini
ya da en sevdiğin şarkıyı mırıldanırcasına
bir meltemle inledin mi?
Yok, yok
sen hiç bilmedin ki
bir martının gecedeki son çığlığını
deniz fenerindeki eski lambanın bıkkınlığını.
Gözlerimden akan o yorgun ufkun sıkkınlığını
ellerinle hiç silmedin ki
Sırtımdan vurdun işte sonunda
en koyu halindeyken yağmurun demi
ve en baş köşeye oturmuşken aşkın
ta başımın üstüne
gözyaşımın üstüne oturmuşken
sen vurdun beni.
Uzaklarda son şarkıyı homurdanırken
dalgaları yırtan tanker
ihanet gözlerine en çok yakışandı
ihanet ellerinde hançer...
Mezarıma gelemezsin onlar gibi sen de
çünkü bilemezsiniz
bu her sabah
gözlerinde toprakla uyanan adamın
aslında çoktan öldüğünü
ve durmadan akan yaşlar gibi
ruhunuda gözlerine gömdüğünü
bilemezsiniz.
O pas tutmuş, küf tutmuş, yosun tutmuş gözlerinizle
çok zamandır gönlümde yatan cesedi
göremezsiniz...