7
Yorum
26
Beğeni
5,0
Puan
454
Okunma

Kolluca köyünde yaşamış olan bu hanım baba evinde olduğu gibi, koca evinde de bir gün görmedi...
Çoğunlukla köylüye çalışarak, yazları madımak toplayıp satarak, kocasıyla birlikte sığır çobanlığı yaparak geçimini sağladı..
Ve sonunda bir hastahane köşesinde kızının düğünü olduğu gün, henüz bir haftalık olan bebeğini ve altı yavrusunu öksüz bırakarak, yine garip olarak dünyadan ayrıldı...
Yokluk ve gariplik büktü belini
Ölünce doğrulan Nafiye bacım.
Sürünerek geçip hayat yolunu
Dünyadan ayrılan Nafiye bacım.
Küçük yaştan beri bir gün gülmedin
Eller gibi hazır lokma yemedin
Yavruları başucunda görmedin
Acıyla yoğrulan Nafiye bacım...
Acılarla ne de erken tanıştın
Hepimize emek verdin çalıştın
Çoban oldun çamurlara karıştın
İlkbaharda solan Nafiye bacım...
Kâhkik bayırında izin mi kaldı
Sanki güller açan yazın mı kaldı
Birine diyecek sözün mü kaldı
Gözü açık kalan Nafiye bacım...
Garip garip gezer, mahzun dururdun
Ah çekerdin, hep bağrına vururdun
Dağ başları idi mekânın, yurdun
Dört yana savrulan Nafiye bacım....
Getirdiler orta yere koydular
Yavruların gözyaşıyla yudular
Senden sonra darmadağın oldular
Yuvası dağılan Nafiye bacım.
Çift ettim Murad’ı, dedin Ahmed’e
Onlar için girdin türlü zahmete
Mevlâ’m nasip etsin seni cennete
Ömrü yalan olan Nafiye bacım....
İki göz bir hane, yokluk diz boyu
İçi yanmış gibi içerdi suyu
Ebedî yurdunda sen rahat uyu
Yok dünyada kalan Nafiye bacım.
Nûriye Akyol
Görsel alıntıdır.
5.0
100% (15)