3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1159
Okunma

Bu şiiri Erzurumda öğrenci iken yazmıştım.Elektirikler yoktu, mum ışığında yazdım, gece, ve dışarda şiddetli bir fırtına vardı.
Hasretimizin hüznüdür bu fırtına,
Her uğultu bir anıyı canlandırır.
Yürünen yolların, yürünmez olduğu an, bu an işte!
Herkes her şey uzak olsun, gel içime…
Yılların susuzluğunu çeken gönlüm de, kardelenin hüznü
Düşen her kar tanesi, ayrılık için öldürülen bir can
Mihengler durmuş, ölümden kaçış, yarı ölümde bulunmuş
Seni bana getirmeyen yollar bu yollar ise,
Acıların acısını çekmeye mahkumdur yüreğimde.
Dursun artık hareket eden her şey.
Tek O ve ben
Hangi edip dile getirebilir bu mutluluğu?
Yanaktan süzülen yaşın niyaz olup sahiline varması,
Öksüzün öldükten sonraki vuslatı,
Yüreğimdeki çocuğun, uçurtmasının telden kurtulması…
Hangisi?
Ölümsüzlüğe davetiye çıkarma vakti.
Sonsuzluğun idrakinin vuku buluşu,
Ki, hasret çiçeğine yeni bir ad koyma anı!
Gündüzleri yıldızları seyredip,
Geceleyin güneşle raks etmek neyin hilkâti?
Gönlüm tutuşturulmuş bir mum
Bilir misin mumun isteğini?
Senden seni değil !
Gül de değil,
Diken istiyorum.
Yeter ki senden gelsin.
Gözlerinden, yüreğinden bir nebze taşısın.
Ama senden gelsin.
Sana kavuşmak divanelikse divaneliği,
Ölümse ölümü ver,
Yoksa, ruhumu yaratılış yerine gönder….
Mehmet PEKGÖZ
20/01/2000