1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
390
Okunma
buğulu kış kahvehanesi irkildi
mazot karası yarık gıcırdadılar tahtalar
ağırdan helezonlaştı dumanlar
oynaştılar yukarılara doğru
heybet akıtaraktan boy posundan
Halil efenin don lastikli kalın gözlük camları
başı yukarıda
üstten süzdüler loşluğu
zor seçiyordu
dişsiz damağı
bezelmiş incecikten sesi
ünlerdi bir şeyler
ırgalanmazdı gâri
duymazlıktan gelirdi puştlar
bilirdi de
olsundu
yaslanıp sopasına
bir teke kadar dimdik kayasında
eski bir kadırga kadar âsil
kıvrılırdı sanki gökten yere
görmeden baktığı an dingelerek
haydi efem
az kaldı
dayan
dayan
öfkeliyd
oğula kıza kızana
bakındı görmeyerekten
soluklanmak istedi
istedi elinden tutsun birisi
sallandı kuru diğer eli
sandalyeye gücü yetmedi
küçücük sık adımladı
ilişti kenarına
kimselere minnet etmedi
soluklandı
kaykıldı ağırdan
yakınlaştı bir yere eğilircesine
derinden merhaba demek istedi
titredi don lastikli gözlüğü
savurduğunu sandı orta yere
sandı kalabalık ayaklandı
görmediğiydi gördüğü
açık gözlülerin körlüğü
merhaba dedi
herkes aldı sandı
duyulmadı ve
yığıldı
almıştı alacağını
içi rahat
ve mutlu bir bardak çay içecek
köstekli saat cebinden on kuruş çıkarıp verecek
ve yine ona göre iri kıyım adımlarla
fırtlatacak İngiliz külotu düğmelisini
dağlarda dolaşıp da
kızanlara bir merhaba deyip
akşam yatağında olacaktı
anılarıyla uyuyacaktı
1992/Acıpayam
5.0
100% (3)