2
Yorum
18
Beğeni
5,0
Puan
590
Okunma

Bir seyyâh-ı sabûr oldun, garip diyârları gezdin
Kimin der ki çektin cefâ, kimiler der sürdün sefâ
Gözün keskin, dilin kıvrak, bal katarsın kuru lafa
Cefâ sefâ senin bahtın, neler gördün, neler sezdin
Éller gördüm terkedilmiş, ne han kalmış ne de hancı
Yıkılmış tüm hastaneler, ne tabip var ne de hasta
Dağlar vâdilere küskün, kuşlar susmuş sanki yasta
Yollar harâp, köyler virân, arılar bala yabancı
Pâyitaht enkaz yığını, ne saray var ne de hâkan
Dallarda kurumuş güller, ne bağ kalmış ne de bağbân
Çarşılar boş, evler ıssız, ne dost kalmış ne de cirân
Tüm ahâli sırra kadem, ne ağıt var ne de figân
Ehl-i dünya mekânları, tûfân-zede tam virâne
Kalan kayıtlardan ayân, ricâl zâlim, nisâ üryân
Gördüm beşerin kaydını, bühtân, küfrân, Hakk’a isyân
Mâzi hüsrân, âti hüsrân, dâr-ı inkâr, mekkâr hâne
İdris Esen, Mayıs, 2013, Üsküdar
sabûr: çok sabırlı; bağbân: bahçıvan; cirân: komşular;
bühtân: iftira; üryân: çıplak; ricâl: erkekler; nisâ: kadınlar;
küfrân: inkâr, nankörlük; âti: istikbal;
mekkâr : hilekâr, düzenbaz
5.0
100% (8)