3
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
545
Okunma

Olmadı
Arayanlar bulacaktı elbet,
Ancak olmadı, bulunmadı.
Ezelde olanı ebed’ten sorduk
Dünde olanı yarın sandık
Dünya’da kaybolanı ahiret’de aradık
Yanılmışız, içimizdeki yabancıyı
Hiç bulunmadığımız yerlerde aramışız…
Aranırken kapanmış gözlerimiz,
Düşmüş manzara zamana renk renk
Olsun….
Uzağımda duran
Dantel gibi zamana işlenen paylaşımlar
…O ev, o sahil, o yol, o durak..
Uçan kelebekler, kaçan kaplumbağa, kovalayan zaman..
“dante” değil artık ömrümüzün durağı
Bir sokak ötede hayat
Borçluyken verdiğim nefes aldığım nefese
Nefes nefese geldiğim o yollar,
Uzakta kaldı paylaşılmış yaşamlar..
Selam olsun sana, ey uzağımda duran !
Yolculuk
Bir bir birikecek aykırılıklar,
Usul usul büyüyecek haykırış
Emanete sürgün direniş hatırlanacak
Yine yeniden çıkacağız yolculuğa..
Allahaısmarladık,
çok durdum, alıştınız.
Umursamıyorsunuz artık
Çıkayım öyleyse o son sefere
Bindim dibi delik sandala
Eveda….
Ne kalabalık bu yalnızlık;
Yedi tepeli şehrin her tepesinden seyir
Ayrı bir haz, ayrı bir roman…
Bir martının sesinden su buğusuna düşen gün,
Yeşil bir tepenin ardında mehtaba döner,
Döndükçe değişir manzara renk renk..
Bir tepenin saklı hücresine kitlenmişse yürek
Mazgal aralığından gördüğü
Sonsuza değen bir gökyüzü
Ve kimsesiz yıldızlar
Yalnızlıkta kayıp düşen…
Sol yanımıza usulca sokulan “umutlar”
Ey yalnız, ey yalnıza giden, ey yalnız kalan
Ne kalabalık bu yalnızlık !
Aklımızda kalan yaşadıklarımız
Yaşantımızda oldukca kaçamadıklarımız
Yoldan yola düştükçe hızlanan adımlarımız
Ayrı yollardan gelip, yakındır sıratta buluşmamız..
Çeşit çeşit durakları vardı yolun, yolculuğun
Kışa rastlayan, bahardan geçen zamanları vardı..
Utançları, sevinçleri, özlemleri ve umutları vardı…
Nereye baksa eksik kalan o bahar gözlerinde;
Eksiğim, eksik kaldım talan olmuş o öksüz gönülde
Ardına ağladığı, ardından ağladığı, alev alev yandığı
Dipsiz kuyudaki hayale sığan o umut
Ses ses üstünde, feryat çığlık ve hıçkırık
Salya sümük perişan olmuş düş
Düşmüşki kan revan bugün-yarın
Ne tabip ne can ne de canan…
Bir tek o kalmış teselli olan ki
O da sırrıyla sırlara kedem basan…
Anlasaydık, anlayabilsedik eğer;
Bırakmazdık bizi yılgın bir yorgunluğa,
Kızmazdık, öfke yenemezdi huzuru,
Anlasaydık, savaşlarda olmazdı
Ölmezdi taraf: sen-ben bencilliği…
Anlayabilseydik eğer, duyardık, görürdük
Ahengin ritminde dönerdik her şeyle..
Anlamadık, anlıyamadık…
Gördüğümüz kadar aldık, duyduğumuzca sandık
İşte, kendimiz olduk!
Kendimizce yaşadık..
Ve bitirdik, zaten sonlu hayatlardaki “an” ları…
Eylülde bitiyor, geliyor soğuk bir yalnızlık
Sonu bilinen bu yolculukta “umut” boşu boşuna
Olur ya olacaklar; bırakacaksın, oluruna…
Olmayacaklarda var elbet ..
Düşünmeyeceksin birini
Kahraman olmayacaksın düş’lerde
Kendinde kalıp, susacaksın.
Yanmasıydı
Oysa yalandı tüm imgeler
Ve bir illizyondu sanmalar
Sınamasıydı hayatın,
Hayatlar, kazanılacak yerin yanmasıydı
Yanacak elbet sessizliğinin içinde
Yanacak hemde yangınların en büyüğünde
Üstelik çarmıha da gerilecek..
Sustun konuşmadın ya “inanmaktı” suçun
Konuşmadın ya yandı, yandı masumiyetin
Yetmedi karıncanın sırtındaki su !
Oysa düzelmeyecek; telafisi, tekrarı yok “ol” muş
Olmasını umdukların ol/mayacak..
Belkide uzun sürecek bu yaz ve orman
Direnecek yeşil kar soğuğuna, düşmeyen o yaprakta
Belki sakat kalacak bir bedene sıkışan ruh!
Ya da gün ışığında yeşile yumulacak göz,
Belki de sonra,
Sızı balır bu güne, dokundukca ağlayan
Sarılmaz ki, sarıldıkça coşup kanayan
“unutmak” geçti denilen şey: zaman
Kim taşıdı zamandan; banamı kaldı hicran
Usul usul, soluk soluk hepiniz
Düşmanmıydınız bana…
Oysa,…
Benim…
Taşınıyorum;
Git demiştin,
Gidecek yerim yoktu,
Köprü altına uğradım dün,
Kalabalık ve sıcaktı,
Buram buram tütüyordu o,…
Taşınıyorum bugün.
Dünki yer
Kırkın içinde kırklara karıştı
Düş kırıldı, kırılmadı zan
İnadına inadına yaşayacaksın dediler
İnadına inadına direndim
Ben kaldım onlar gittiler..
Ben de gidiyordum ki onlar döndüler
Bekle bekle dediler,
Geliyor bahar, geliyor yeşil
Durdum; baktım ardıma dünki yer…
Bulduğumu sandığımız derinliğimiz!
Ne kadar derinsek içimizde,
O kadar büyük çaresizliğimiz…
Uçan, uçuşan pembe hayallerimiz
Yetişmeye çalıştığımız düşlerimiz
Bir imgede soluklanıp, gri’ye çaldı…
Ayrılan yollarda
Ayrı dünyalarımızın yolculuğu var
Güneye gider senin gemin, sarı ve sıcak..
Rotasız kuzeye açıldı gemim, siyah ve soğuk..
Anladımki ömrün en güzel son durağı yok!
Varsa ömürde tek o güzel durak
Ya henüz hiç gidilmemiş ya da çoktan geçilmiş
O durakta alınmış verilmiş,
O durakta kalmış son hesap..
Desen; diyebilsen şimdi bana en yalın haliyle seni..
Desem; diyebilsem sana tüm çoğul haliyle bizi..
Pamuk ipliği hayat, sen ben ve bize ne kadar keskin kelimeler,
Bir beraberliğin arasıba nasıl da giriyor
Kılıç gibi bilenen küsmeler…
Yan yana durup, birbirine ardını dönenler
Nasılda uzun, nasılda uzun bu bitmeyen yaşamlar..
Andıkca, anlattıkca bitmeyen uçsuz bucaksız anı’lar
Nasıl, nasılda bırakıp gittiniz beni
Bu intikamın kucağında..
Ey yalnızlık
Azapta gereksin, gel al son umudumu
Büyüsün içimde yetim düşlerim..
Sus, soğuk ve uzun bir kış, bekeme baharı
Bu kış bin dibi delik sandala,
çık dipsiz denizlerde sonsuz yolculuğa…
Bu bir hayaldi;
Sönmeye muhtaç yangınlarıma,
Damıtılmış bir su: zemzem idin,
Durdum kıbleye içmek istedim..
Yeşildin, yeşlin tüm tonlarıydı gözlerin,
Baharsız hayatıma bahar bulmaya geldim,
Gözlerimden hızla geçtin.
Yorgun yolcu, bedene küskün adımlar
Çile girdabında umutsuz yarınlar,
Sabaha bırakılan tüm sessiz isyanlar,
Keşke ve iyikinin arasında duran pişmanlıklar..
Ömrümüzde koşan ve geri dönmeyen zaman,
Dur desem dururmu kalbimdeki durakta.
…/…
Bilgin Subaşı
Kendimle konuştum.
5.0
100% (4)