15
Yorum
32
Beğeni
5,0
Puan
1385
Okunma

(ufuklara sığınsam san ki bana yâr değil
düşsem kara bağrına toprakta mezar değil)
Gizlenir mi kederler bir sûkun arkasında
Pınar gibi coşmaz mı akıvermez mi gözüm
Çöl de mahpus gibiyim Mecnun’un hırkasında
Zemheri kış eliyle eriyivermiş yüzüm
Berrak gök kararırken Leyla’nın yakasında
İçim de ki virân olmuş şehirleri saysam yeter
Eskiden mabet diye ayağıma sarılan
Dostlarım güneşi mi doğmadan batırdılar
Bir gülün yanağında diken gibi kurulan
Onlar takvimden düşen karanlık satırdılar
Gönül kaçmak ister de her dem ona varılan
Şu ecelin sofrasında bin canımı yaysam yeter
Rüzgârlar savursa da bir kor gibi külümü
İrkilmeyecek evler gamsız taş duvarları
Yıllardır büyüttüğüm misk-ü amber gülümü
Sokaklar da inleyen savaşın çocukları
Sizin olsun ömrümün en saf en pak ölümü
Alnınıza ninnileri tütsüleyip koysam yeter
Ey güneş çek yüzümden namahrem bakışını
Uzanarak semadan ayı söksün kederim
Heybem almaz dünyanın ne yazı ne kışını
Gölgemin peşi sıra yürüyen derbederim
Nasıl arzular kalbim mıh gibi çakışını
Bir kör kurşun nakışıyla son nefese uysam yeter
Neden düştü amansız maverânın akları
Kendi vehminden ürken arsız şu saçlarıma
Kimsesiz kaldırımlar giyinmiş duvakları
Gel ey benim vuslatım süzül avuçlarıma
Saf sular da yıkansın günahın ırmakları
Kalbimden nefsin kirini ilmek ilmek oysam yeter
Gönlümün iştiyakı bir gün gökleri sarıp
Ateşli nefesimden denizler kavrulacak
Makberimin içinde arzın çanları vurup
Bir bebek beşiğinde zaman beni kuracak
Cehennem de yanarken cennet selàma durup
Kısmetin bu kısmetin bu diyen sesi duysam yeter .
k.a.gazioğlu