1
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
305
Okunma
Senden sonra talihime yenilemiyorum...
Sabah açılır,
gece düşer
kısmet denen kandırmacanın
kahkahalarıyla...
Yaşayamamak - ölememenin cezasıymış,
anlamıyorum ki,
adam bu döngüye nasıl düşer...
Sonra yeni bir döngü başlar
bengi dönüşün kum saatı gibi...
Her keresinde sonuna yettim dedikçe
başaşağı döner hayatın,
oturup beklersin
içindeki hasretin bitmesini,
bir sonraki sinir krizinden kurtulmak için
azacık bedahetin gelmesini...
Gezinirsin ellerin koynunda,
zaman donar,
asılıp saatin akreplerinden
çekmek istersin ölümünü ileri
yaşayanlar da yaşatan da buna duyarsız,
ne yakına yetişir sesin,
ne ünün yeter uzağa...
Öyle bir yasası var ki hayatın,
emeliyle sevgisi
ters-mütenasip, bak:
o dünyaya hasret çekmek daima kutsal,
intiharsa her haliyle yasak...
Şimdi seni izliyorum
yağmurlu ekim ayının hüzünlü penceresinden...
Dağlara gidecek olan Zerdüşt de artık geçirdi yaşını
Ateşini kendi içinden yaktı o,
alevini de azacık senden aldı...
Belki de cismiyle ruhunun yaşı tutmadı onun,
belki de senden sonra kendini böyle avutmuştu
Belki de on yıl öncesinden gidip dönmüştü,
belki de sadece bunu unutmuştu...
Öyle güzel gülerdin ki,
unutmamak elde değildi
İkimiz de masum sayılmazdık bir yere kadar:
üzüyukarı, göğe doğru sal taşları atmıştık,
sen susunca o taşlar yüzü aşağı düşerdi,
ancak suç sende değildi,
yalnızca bendeydi galiba:
çünkü sen gülünce ben aptalın
ebedi yaşayası gelirdi...
5.0
100% (3)