5
Yorum
18
Beğeni
0,0
Puan
458
Okunma

Şu yalan dünyanın olmaz işinden
Varından, çoğundan, azdan usandım
Münbit toprağından, çakıl taşından
Yağmuru, rüzgârı, tozdan usandım
Hesapsız bozuldu, insan mayası
Ayak altı oldu arı, hayası
Kime güven duysam şu ki foyası
Yarama bastığı tuzdan usandım
Ne kimseye kıydım ne garez güttüm
Yokluğa düşsem de biri bin ettim
Her türden kaprise eyvallah ettim
Tükenmek bilmeyen nazdan usandım
Şerre düşüp doğru yola gelmeyen
Dünya batsa kul hatırı bilmeyen
Ağlasam ağlamaz, gülsem gülmeyen
İblisten emanet yüzden usandım
Yaşamak denirse hemen her demde
Ateşler közledim naçar sinemde
Kış günü donarken fakir hanemde
Hiç güneş görmeyen kuzdan usandım
Nefes alan cümle türü içinde
Güya hali gören, körü içinde
Yönünü kaybetmiş sürü içinde
Dilimden anlamaz yozdan usandım
Maddenin peşinde örfünü yakan
Ucuz iş uğruna gönüller yıkan
Endazesi bozuk ağızdan çıkan
Çamura bulanmış sözden usandım
Kendisini el yerine koymadan
Sakil varlığından hicap duymadan
Beyanla müsemma hale uymadan
Sustada gizlenmiş özden usandım
Al! Senin deseler, han otağından
Bülbülün sesinden, gülşen bağından
Irmağı, yaylası, ova, dağından
İnişi, yokuşu, düzden usandım
Geceli gündüzlü hem de her öğün
Ne bayram coşkulu ne renkli düğün
Yalnız bir gün değil yaşanan her gün
Zemheri, güz, bahar, yazdan usandım
Düşündüm taşındım bilinmez neden
İnsanlık temalı dili terk eden
Meçhule uzanan yollarda giden
Aydınlığa çıkmaz izden usandım
12.02.2022