8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1491
Okunma

Gökyüzünün ağladığı,
Güneşin kayıplara karıştığı,
Günün gece gibi karanlıklaştığı
bir tarihte...
Bilinmez hangi sokağın hangi evinde.
Oturuyor
bir kadın bir erkek
akıllarından sonsuz düşünceler geçerek.
Ev harap, ev viran
Öyle ki insan bir an
tavan üzerine çökecek sanıyor...
Sanki ev değil de yaşanan
üst üste atılmış tahta yığınları gibi duruyor...
Kadının...
Omuzlarında bukleleri kumral saçlarının,
Yüzünde acının gölgesi...
Gözleri yitirmiş ferini...
Beyninde yankılanıyor durmadan
an be an yakınlaşan
ayrılığın ayak sesleri...
Erkeğin...
Ellerinde kutsal izleri emeğin,
Her yanında fakirliğin kabullenilmişliği...
Gözleri kısık...
Sanki gözleri,
yüzüne öylesine yerleştirilmiş
iki derin çizgi...
Yüreğini burkuyor sık sık
kasvetli bir aşk bestesi...
...
Seni seviyorum...
Bembeyaz martının denizi,
Asırlık çınarın ormanı,
Masum bir bebeğin uyumayı
sevdiği gibi...
Ama sevdiğim...
Adım kadar eminim...
Şu yüce dağlar belki aşılır da...
Aramızdaki engeller aşılmaz asla...
Ve bu yüce,
bu asil,
bu masal sevgi yine kalır kalmasına
Ama...
Ne yüce,
ne asil,
ne de masal olur adı o koşullarda...
dedi kadın...
Erkeğin gözleri hep kısık
Sanki hiçbir şey olmamış gibi
Yalnız başı önünde...
Bir ara aldı yüzünü
ellerinin içine...
Ve karıştı gözyaşının gölgesi
Emeğin gölgesine...