(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Nefis şiiri okuyunca özlemim kat be kart arttı. Ama bir o kadar da acıdı yüreğim bir daha.
Belirli bir yaştan sonra hayatın yorgunluğunu atabileceğimizi düşündüğümüz ve geçmişe olan özlemlerin doruğa ulaştığı bir evrede "memleket hasreti" daha bi yaman çöküyor insanın yüreğine.
Karamsar bir çizgi çizmek istemem ama... Ne var ki, orada anılarımızdan başka hiç bir şeyin aynı olmadığını görünce hayal kırıklıklarının acısı sarıyor bu sefer insanı.
Çünkü!... Toprak damların yerini, kiremit çatı, uydu antenleri almış, Dört mevsim gürül gürül akan pınarların en az yarısı kesilmiş, Devasa dağlar, tepeler, kayalar bile adeta küçülmüş, At arabası, kağnı, döven, saban'dan eser kalmamış, Her evin önünde eski, yeni arabalar, Harman zamanı!.. harman zaten yok. Otlar bürümüş, Tarlaların hangi ara biçildiğini bile fark edemeden ırgatlık sona ermiş. Koyun kuzu hak getire. Daha neler, neler...
Tek ve buruk tesellimiz, geçmişte yaşadığımız yerleri gezerek, anılarımızla yeniden canlandırmak aklın erdiğince...
Yüreğin dert görmesin, her şey gönlünce olsun ağabeyim. Saygılarımla.
Sevgili kardeşim. Aradaki yaş farkı konusunda haklısın . Ancak atılan her adımda ve yaşanılan her günde benzeri tutum ve davranışlar ile aynı neviden dert, tasa ve sevinçlerin birebir yaşanılmış olması, yaş farkını hiç de önemli kılmıyor. Çünkü o zamanlar hep aynı idi insanlar. Hümanist, yardımsever ve dost. Aynı coğrafyanın insanlarının elbette ki kederi aynı, mutluluk sebepleri de. Hangisinin bir derdi olsa, hepsinin aynı yerden kanayıverir yarası. Ortak o kadar çok şey var ki çocukluktan itibaren edinilip, birebir yaşanılmış, Muhtemel ki sen bir söz desen, ben ne çok bulurum kendimi o bir tek kelimenin içinde ve sen hiç şaşırmazsın elbette bu duruma. Çünkü hiç görmemiş olmasan da bir tanıdık kimlik bulursun karşında.
İnşallah gün olur karşı karşıya geldiğimizde ben de çok hasbihal etmek isterim seninle. Hele ki mümkün olur da o anıları yerinde, yerine göre yad etmek bambaşka bir olay olur çok tabi olarak.
Sağlık, mutluluk ve huzura giden yol olsun yolumuz. Selamlar ve sevgiler gönderiyorum
Aramızda yaklaşık on yaş var, ama anlattıklarını okurken, sanki akranımla aynı köyde, aynı zamanda, aynı şeyleri konuşuyormuşuz gibi oldum. Ortanın doğusuna düşen Anadolu kültürü birebir uyuşunca olağan bir durum tabii ki. Keşke hayat müsaade etse de ortak anılarımızı birlikte gezip canlandırabilseydik diye geçti içimden.
Köylerin bugünkü durumu hakkındaki düşüncelerinde sonun kadar haklısın kardeşim. Bugün şehirde hangi imkan var ise köyde belki de fazlası var Ancak ne var ki, ben hep eski hal ve tarzı ile özlüyorum anam-babam yurdunu.
Düşüncelerim köye yöneldiğinde, aklımın ilk erdiği zamanlarda, evlerde akşamları yanından hızla geçsen sönecek idare lambaları yanardı. Işığı o kadar az olurdu ki, kedi gözü gibi büyürdü göz bebeklerimiz, karşımızdakini görebilmek için. Devamında az daha yüksek standartta şişeli gaz lambası , akabinde ise lüks tabir edilen lambalarla müşerref olduk.
Özellikle 11 yaşıma kadar yaşadığım süreç bir macera silsilesidir adeta. 7 yaşımda at üstünde gezmeye başladığımı anımsarım, bugün oğlumun ve torunumun böyle bir şansı olamayacağını üzüntüyle bilerek.
11 Yaşımda Ankara'ya gelinceye kadar ilk okul 1, 2, ve 3 ü eğitmen nezaretinde keçi damından bozma bir okulda okudum. Eğitmenim Murtaza ERGÜL'e minnet ve şükran borçluyum. O' nun tüm gayreti, okuduğunu anlayandan bireylerden çok, gelecekte adam olmayı düstur edinebilecek bireyler olmamız adına idi.
İlk okul 4 ve 5' i zorunlu olarak okulu ve öğretmeni olan ve yürüyüş mesafesi olarak 45 dakika uzaklıktaki komşu köyde okudum. Kış günlerinde, yabani hayvan saldırısından da korkarak komşu köye yürüyerek okula giderken içinde öğlen yemeği olan 3 adet yufka ekmek arası kavurma dürümünün de bulunduğu ve kitaplarımı koyduğum bezden çantam, diğer kolumun altında ise bir ödev gibi hemen her gün götürmek zorunda olduğumuz odun ve tezek gelir aklıma. Kimi zaman okula gitmek istemeyince çaydaki buzlu suya düştüğümüz de olurdu haytalık adına.
Kışın kara lastik ayakkabılarımı hatırlarım yaz kış giydiğim. Diz altına kadar gelen ve yanları nakışlı yün çoraplarımı hatırlarım. Annemin özenerek ördüğü çoraplarımın üst kenarında kışın soğuktan donunca birbirine değdiğinde ses çıkaran iki adet püskül de olurdu.
Kışın yoğun kar yağışından sonra toprak dam üzerinde biriken karları sıyırga denilen tahtadan aletlerle damdan aşağı sıyırdığım, ilkbaharda çok yağmur yağdığında toprak dam akınca biraz saman atarak toprağın üzerine loğ denilen silindirik taş ile toprağı sıkıştırdığım canlanır hafızamda.
Düven sürdüğüm, bulgur kazanlarının altındaki ateşte mısır közlediğim, kurusun diye dam üstüne serilen bulgura bekçilik yapmak için gece damda yatma bahanesi ile köydeki tüm bostanlara daldığımızı anımsarım hoş bir tebessüm eşliğinde. Tarladan hayvanlar üzerinde ekini tarlaya taşırken geçtiğimiz kaynak sularının gözesine boylu boyunca uzanıp kafamı daldırarak su içtiğim ve sonrasında dudaklarımın çatladığını, eve gelince az ekşimiş yayık ayranından kana kana içtiğimi hatırlarım.
Kuzu otlattığım zamanlar tümüyle özgür hissettiğim bir başka neşeli yaşam zamanları idi. çıkınımızda sabah ve öğlen yemeğimiz akşama kadar dağ-taş gezdiğimizi, haşlanmış yumurta ve yeşil soğanı yufka ekmek arası dürüm yaptığımı hatırlarken halen, yufkanın, yumurtanın ve soğanı o mis gibi kokusunu hissederim genzimde.
Kenger sakızı çıkardığımız, çaşır mantarı topladığımız günlerin hoş sohbet ve tevatürleri ile süslüdür anılarım.
Damdan dama atladığımız oyunlarımız, ağaçların dallarının en incesine kadar çıkıp ağaçtan ağaca geçtiğimiz tehlikeli oyunlar, derede yaptığımız suni gölde köpekleme stille yüzdüğümüz, saklambaç, mendil kapmaca, üç taş ve bir çok diğer oyunlarımızı anımsarım kimisi tehlikesinin kendisi olan.
Sonrasında, liseyi bitirinceye kadar her sene köye gittim ve rençberliğin en ağır şartlarında çalışırken üretme çabasının alınteri ile desteklendiğinde ne kadar kıymetli olduğunu öğrendim.
O kadar çok şey var ki yazacak, anlatacak. Ben zaman zaman köye gittiğimde de gitmediğim zamanlarda da hep o eskide kalan fakat asla eskimeyen zamanları yaşarım.
Dağ- taş gezerim gittiğimde, her taşın başında, her ağacın gölgesinde yani her bir noktada binerce anım canlanır. Dağlarda gezinirken beden yorgunluğunu, ruhi dinlenmişlik ve sınırsız mutluluk duygusu ile nötrleştiririm.
Yani anlayacağın özlemler asla bitmediği gibi, yaş ilerledikçe daha bir artıyor da.
Güzel görüş ve katkından ötürü teşekkür ediyorum. Sağlık, huzur ve mutluluk dileklerimle Selam ve sevgiler gönderiyorum kardeşim
Sevgili kardeşim. Aradaki yaş farkı konusunda haklısın . Ancak atılan her adımda ve yaşanılan her günde benzeri tutum ve davranışlar ile aynı neviden dert, tasa ve sevinçlerin birebir yaşanılmış olması, yaş farkını hiç de önemli kılmıyor. Çünkü o zamanlar hep aynı idi insanlar. Hümanist, yardımsever ve dost. Aynı coğrafyanın insanlarının elbette ki kederi aynı, mutluluk sebepleri de. Hangisinin bir derdi olsa, hepsinin aynı yerden kanayıverir yarası. Ortak o kadar çok şey var ki çocukluktan itibaren edinilip, birebir yaşanılmış, Muhtemel ki sen bir söz desen, ben ne çok bulurum kendimi o bir tek kelimenin içinde ve sen hiç şaşırmazsın elbette bu duruma. Çünkü hiç görmemiş olmasan da bir tanıdık kimlik bulursun karşında.
İnşallah gün olur karşı karşıya geldiğimizde ben de çok hasbihal etmek isterim seninle. Hele ki mümkün olur da o anıları yerinde, yerine göre yad etmek bambaşka bir olay olur çok tabi olarak.
Sağlık, mutluluk ve huzura giden yol olsun yolumuz. Selamlar ve sevgiler gönderiyorum
Aramızda yaklaşık on yaş var, ama anlattıklarını okurken, sanki akranımla aynı köyde, aynı zamanda, aynı şeyleri konuşuyormuşuz gibi oldum. Ortanın doğusuna düşen Anadolu kültürü birebir uyuşunca olağan bir durum tabii ki. Keşke hayat müsaade etse de ortak anılarımızı birlikte gezip canlandırabilseydik diye geçti içimden.
Köylerin bugünkü durumu hakkındaki düşüncelerinde sonun kadar haklısın kardeşim. Bugün şehirde hangi imkan var ise köyde belki de fazlası var Ancak ne var ki, ben hep eski hal ve tarzı ile özlüyorum anam-babam yurdunu.
Düşüncelerim köye yöneldiğinde, aklımın ilk erdiği zamanlarda, evlerde akşamları yanından hızla geçsen sönecek idare lambaları yanardı. Işığı o kadar az olurdu ki, kedi gözü gibi büyürdü göz bebeklerimiz, karşımızdakini görebilmek için. Devamında az daha yüksek standartta şişeli gaz lambası , akabinde ise lüks tabir edilen lambalarla müşerref olduk.
Özellikle 11 yaşıma kadar yaşadığım süreç bir macera silsilesidir adeta. 7 yaşımda at üstünde gezmeye başladığımı anımsarım, bugün oğlumun ve torunumun böyle bir şansı olamayacağını üzüntüyle bilerek.
11 Yaşımda Ankara'ya gelinceye kadar ilk okul 1, 2, ve 3 ü eğitmen nezaretinde keçi damından bozma bir okulda okudum. Eğitmenim Murtaza ERGÜL'e minnet ve şükran borçluyum. O' nun tüm gayreti, okuduğunu anlayandan bireylerden çok, gelecekte adam olmayı düstur edinebilecek bireyler olmamız adına idi.
İlk okul 4 ve 5' i zorunlu olarak okulu ve öğretmeni olan ve yürüyüş mesafesi olarak 45 dakika uzaklıktaki komşu köyde okudum. Kış günlerinde, yabani hayvan saldırısından da korkarak komşu köye yürüyerek okula giderken içinde öğlen yemeği olan 3 adet yufka ekmek arası kavurma dürümünün de bulunduğu ve kitaplarımı koyduğum bezden çantam, diğer kolumun altında ise bir ödev gibi hemen her gün götürmek zorunda olduğumuz odun ve tezek gelir aklıma. Kimi zaman okula gitmek istemeyince çaydaki buzlu suya düştüğümüz de olurdu haytalık adına.
Kışın kara lastik ayakkabılarımı hatırlarım yaz kış giydiğim. Diz altına kadar gelen ve yanları nakışlı yün çoraplarımı hatırlarım. Annemin özenerek ördüğü çoraplarımın üst kenarında kışın soğuktan donunca birbirine değdiğinde ses çıkaran iki adet püskül de olurdu.
Kışın yoğun kar yağışından sonra toprak dam üzerinde biriken karları sıyırga denilen tahtadan aletlerle damdan aşağı sıyırdığım, ilkbaharda çok yağmur yağdığında toprak dam akınca biraz saman atarak toprağın üzerine loğ denilen silindirik taş ile toprağı sıkıştırdığım canlanır hafızamda.
Düven sürdüğüm, bulgur kazanlarının altındaki ateşte mısır közlediğim, kurusun diye dam üstüne serilen bulgura bekçilik yapmak için gece damda yatma bahanesi ile köydeki tüm bostanlara daldığımızı anımsarım hoş bir tebessüm eşliğinde. Tarladan hayvanlar üzerinde ekini tarlaya taşırken geçtiğimiz kaynak sularının gözesine boylu boyunca uzanıp kafamı daldırarak su içtiğim ve sonrasında dudaklarımın çatladığını, eve gelince az ekşimiş yayık ayranından kana kana içtiğimi hatırlarım.
Kuzu otlattığım zamanlar tümüyle özgür hissettiğim bir başka neşeli yaşam zamanları idi. çıkınımızda sabah ve öğlen yemeğimiz akşama kadar dağ-taş gezdiğimizi, haşlanmış yumurta ve yeşil soğanı yufka ekmek arası dürüm yaptığımı hatırlarken halen, yufkanın, yumurtanın ve soğanı o mis gibi kokusunu hissederim genzimde.
Kenger sakızı çıkardığımız, çaşır mantarı topladığımız günlerin hoş sohbet ve tevatürleri ile süslüdür anılarım.
Damdan dama atladığımız oyunlarımız, ağaçların dallarının en incesine kadar çıkıp ağaçtan ağaca geçtiğimiz tehlikeli oyunlar, derede yaptığımız suni gölde köpekleme stille yüzdüğümüz, saklambaç, mendil kapmaca, üç taş ve bir çok diğer oyunlarımızı anımsarım kimisi tehlikesinin kendisi olan.
Sonrasında, liseyi bitirinceye kadar her sene köye gittim ve rençberliğin en ağır şartlarında çalışırken üretme çabasının alınteri ile desteklendiğinde ne kadar kıymetli olduğunu öğrendim.
O kadar çok şey var ki yazacak, anlatacak. Ben zaman zaman köye gittiğimde de gitmediğim zamanlarda da hep o eskide kalan fakat asla eskimeyen zamanları yaşarım.
Dağ- taş gezerim gittiğimde, her taşın başında, her ağacın gölgesinde yani her bir noktada binerce anım canlanır. Dağlarda gezinirken beden yorgunluğunu, ruhi dinlenmişlik ve sınırsız mutluluk duygusu ile nötrleştiririm.
Yani anlayacağın özlemler asla bitmediği gibi, yaş ilerledikçe daha bir artıyor da.
Güzel görüş ve katkından ötürü teşekkür ediyorum. Sağlık, huzur ve mutluluk dileklerimle Selam ve sevgiler gönderiyorum kardeşim
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.