2
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
928
Okunma
Karısı öğlen vakti azığını götürüyor.
Adam karısına ’ Etraf yabancıyla dolu
yalnız başına buralara, der,
Karısı ’Ee ne olur beni mi yerler
Kocası kızarak ’Ya kendini bilmezin biri
başına çökerse ne olacak,
kadıncağız, ’ne olacak ya oğlan olur ya kız
adam ayağa kalkar kadın kaçar...
_ Dayı oğlu hele şunu bir daha anlat demekten kendimi
alamıyorum Çaylar yenilendi, keyfimiz katmerlendi.
-Vallahi diye başlıyor, bizim köyde bildiiniz felan var ya..
-Aşağıda değirmenin orada tarlasında çalışıyor,
Karısı da öğlen vakti azığını götürüyor. Adam karısına
’etraf yabancıyla dolu üstelik ana yoldur yalnız başına
buralara... Kadıncağız;
-Ee ne olur benimi yerler
Kocası kızarak
-Ya kendini bilmezin biri başına çökerse ne olacak, deyince kadın
- Ne olacak ya oğlan olur ya kız olur demesiyle
adam ayağa kalkar kadın kaçar...
Şubat başları - henüz virüs saldırısı olmayan-
Emekli Eğitimci kardeşim İsmail Hocanın Natoyolu Cad.
girişinde Sağlık Ocağı karşısında küçük marketindeyiz.
Komşu köyden dayı zadelerden hoş sohbet - o da
bizim gibi emekli - Mehmet olmak üzere sohbetteyiz.
Soba yanıyor çay demleniyor Keyfimize diyecek yok.
Tahmin edileceği üzere çoğunlukla anılardan dem vurulur
bu gibi ortamlarda. -emekliyiz ya- Bugün dayı oğlunun
günüymüş gibi daha çok o anlatıyor çocukluğundan
çobanlık işçilik anılarından anlattı da anlattı. O anlattıkça
biz gülüyoruz, biz güldükçe ilgi duydukça o iştahlanır ki
sormayın. Dedik ya hoş sohbettir dayı oğlu
Mehmet.
Anlattıklarından en çok güldüğümüz bir köy anısıydı.
Toplumumuzda hep nüktedan, her hal ve hareketine
konuşmalarına gülünen birileri bulunur bilindiği gibi,
- Eee ne de olsa Nasrettin hocanın kültürel torunlarıyız-
Hele anlattıklarından bire hem çok gülmüş hem anlamlı ve
manidar bulmuş olduğum biri için
_ Dayı oğlu hele şunu bir daha anlat demekten kendimi
alamıyorum Çaylar yenilendi, keyfimiz katmerlendi.
-Vallahi diye başlıyor, bizim köyde bildiiniz felan var ya..
-Aşağıda değirmenin orada tarlasında çalışıyor,
Karısı da öğlen vakti azığını götürüyor. Adam karısına
’etraf yabancıyla dolu üstelik ana yoldur yalnız başına
buralara... Kadıncağız;
-Ee ne olur benimi yerler
Kocası kızarak
-Ya kendini bilmezin biri başına çökerse ne olacak, deyince kadın
- Ne olacak ya oğlan olur ya kız olur demesiyle
adam ayağa kalkar kadın kaçar...
Şimdi, sabah sabah bu da nereden geldi aklıma derseniz.
Tv.lerde günlerdir anlatılan conor - 19 saldırısı ve
çıkarılan infaz tahliye kararından geldi aklıma.
Öğle ya ’ ya oğlan olur ya kız’ dediği gibi kadının.
Virüs saldırısı kapıya dayanmış, ateş bacayı sarmışken
kimilerine açıp kimilerine kapıyı açmamak onları açıktan
ölüme terk etmekten yani , cinayetten bir farkı var mıdır.
Dedik ya, olacaklar olanlardan bellidir.
Perşembenin gelişi çarşambadan bilindiği gibi.
Bu hatayı sade bu iktidar değil geçmiş tüm iktidarlar bu yanlışı
yapmışlardı.
En adi iğrenç suçları işlemiş olanları bırakıp sade bir düşünce
yazısından sözünden dolayı içeride tutmak, sosyal ve siyasal
yanlışlıktan öte suçtur, suçluluktur hep olmuş olanlar.
Aslırda, olan, bu suretle tutulan kişi
mahkum edilen düşüncedir, düşünce.
Kimseler ne hasmım ne hısımımdır.Bir insan olarak
Düşünmekten kendimi alamıyorum. hepsi bu.
Yarım yamalak hir hukukçu olarak bir ömür merkep değil
hukuk üzerine yazılmış mürekkep yalamış biri olarak
biliyor ve diyorum ki:
Suçun ana unsuru kasıttır
Düşünce insana verilmiş birnimet bir ayrıcalık bir üstünlüktür
Hep gelişmeye çapını genişletme yeteneği ile donatılmış
sanrısal değil Tanrısal bir güçtür.
Düşünce ne zaman suç olur topla tüfekle saldırıya geçildiği zaman
- hep olduğu gibi- olur. O da zaten düşünce değil hırstır,kindir
akıldan düşünceden başka her şeydir.
Kastın düşünülen düşmanlığın icraatı için gerekli suç alet ve edavetini
temin etmetir bu da yetmezmala can iktidara kurulu düzene yönelik saldırıdır
Fiili saldırı olmalı, ya da bu hususta yeterli neden ve materyalin bulunması
gerekir.
Yani sadece eleştiriden, görülenyanlışı yazmak söylemek, beğenmemekten
ibaret olan düşünceler asla suçun unsuru olarak kabül edilemez, düşünülmemesi
gerekir. Aslında suç olan onu suç olarak görmektir.
Sırf düşünmek düşünceyi söylemek yazmak suç olmayıp bunun da yasal haklardan
olduğu, yasal güvence ve teminat altına alındığıdır Tüm dünya temel yasalarında artık
bu ilke, yaşam hakkı gibi yer almaktadır , artık günümüzde,değilse bile olması
gerekir diyorum.
Ve diyorum ki konumuz olan düşünceyi söylemek yazmak hakkına gelince
Bu hak yasal temel hak kim içindir. Söyleyen yazannın şahsı için mi. Başka anlatımla
kim için söylemiş, kim için yazmış , neden buna gereksinme duymuş acaba, diye
kendi kendimize hiç mi düşünmedik. Düşünmedik olur mu. .Ama nevsimiz,
hırsımız kinimiz, saltanatımız ne diyor, ne demiş insanlık tarihi boyunca kitleleri peşine t
akıp kurbanlık kuzular , koçlar gibi götürmediler mi.
İşte ne yazık ki bu ikinciler hep öne çıkmış, ’ Demoklesin kılıcı gibi’ diğerlerinin başında,
ensesinde sallanıp durmuştur siyasal tarihleri boyunca toplumların.
Tekrar konumuza dönecek olursak: Düşüncenin yaşam hakkı gibi temel haklardan
sayılıp yasal teminat altına alınması öyle kolay kolay elde edilmiş bir hak olmadığı gibi
halen de tam anlamıyla varılmış bir sonuç olduğu da söylenemez.
Kim yasalarda var olduğu kadarıyla
Kim için şahsın kendisine tanınmış bir ayrıcalık olması için midir?
Yoksa toplumun duyma bilme öğrenme, bu suretle bilgisini sosyal siyasal
kültürünü geliştirmekle bilgiden bilinç aşamasına gelmek düşüncesiyle mi?
Hayvanda da akıl var alışkanlıklar var ama mantık idrak yani bilinç bulunmaz.
İşte insanı hayvandan farklı kılan budur. Bilgi birikimiyle düşüncenin bir üst basamağı
olan bilince erişmek. Yeni yeni buluş ve icatlarla geliştirilen teknolojiyle yaşam seviyesini
daha yükseltmektir. Mağara devrinden uzay çağına yaradılışın sırrılarından olan gen
genetik daha nice ince bilim çağına gelinmesini yine sosyal siyasal bilgi birikimiyle
varılan aşamalardır.
Başa dönecek olursak
Düşünce düşünce
illaki özgür düşünce
İlla ki düşüncenin yazılması konuşulması
Eleştirilere geniş ve kulak verici olunmasıyla olur. an
Bunun yani düşüncenin nimetlerinden yararlanmak düşüncesidir.
İnsanın durmadan düşünce yeni yeni düşüncelerinin dinamizmi yine
insanın kendisi içindir.
Yasal teminat altına alınan işte budur . Nedir bilgi birimiyle bilinç oluşumudur.
Bilinç birikimleriyle toplumların yani toplum içinde yaşıyan üretici beyinin
üretiminden nimetinden yararlanacak olan toplumunyanı sıra toplumun bir ferdi olan şahsın ( mucidin) kendisidir.
Mahkum edilen budanan iğdişlenen kısırlaştırılan düşüncedir. Toplumun nimetlerinden yoksun bırakılan düşüncedir, üretici güçtür, orada saklı olan gizemli YARATICI gücün kendisidir.
Tekrar başa dönecek olursak:
Toplumların sosyo ekonomik siyasal teknolojik aşamalar anca böyle oluşur.
Yani düşünceyle, üretici düşünceyle.
İşte toplumun gelişimi yanı daha üst seviyelerli yaşam koşulları ve geleceği için
düşüncelerini mahkum etmek iğdişlemek kısırlaştırmak yerine tersine desteklemek gerekir,
Destek olamıyorsak hiç olmazsa köstek olmamalı,dünyamız genelinde bu böyle olsa gerek.
Bunun günümüzdeki en güzel en canlı örneğini Orta Doğu halkının yerinden yurdundan bıkıp
yani çekilmez olan yaşam koşullarından kurtulmak için ölümü evet ölümü göze alıp
çoluk çocuk yollara revan olup batıya kendi toplumundan daha ileri yaşam seviyesinde olan
batıya hen de gavur kafir küffar dediği daha doğrusu öyle şartlandığı batıya sığınmaya can
atmalarının nedeni yine bu değil mi Yani düşünceye tahammülsüzlük değil mi!
Yoksa yine mi yanılıyorum!
Peki hem gavur deyip dışladığımız hor gördüğümüz ama sosyal siyasal kültürel hatta inanç
bizden çor daha ilerimizde oldukları gerçeğine (seviyesine) batı nasıl geldi. Nasıl gelebildi.
El cevap Düşünce düşünce özgür düşünce
Düşüncenin özgürce konuşulması, yazılıp çizilmesinden başka nedir,ne olabilir ki.
EN canlı tutarlı inandırıcı kanıtı da;
Rönesans denen bir nevi yeniden doğuş denen kabuğunu yırtan kültürün yani özgür
düşüncenin ışığını nan-ı nimetleri değil midir
Yanılıyor muyum!
İşte toplumlar arasındaki farkın nedeni budur bunda aranmalı.
Doğudan batıya ölüm pahasına göç akımlarının nedenleri yani temelinde
yatanın yıllar ve asırlar boyu insana , insanın yaşam hakkına, insanın emek alın teri ve göz
nuruna olan bakış ve yaklaşım ve anlayış ve saygı ve hukuki teminatlar kurallarına olan
farklılıklar değil midir.
Başa dönelim batı dediğimiz hem ötelediğimiz hem külüne -nimetine ışığına gücüne muhtaç
olduğumuz için oraya koşuştuğumuz hırıstıyan aleminin yukarıda sözünü ettiğimiz gibi
rönesans denen kültürel devrimden önce bin yıl evet en az bin yıl yaşamış olduğu
dönemden sonra özgür düşüncenin özgürce konuşulması yazılıp çizilmesiyle
varılan kültürel aşamada batının insanlık olarak bir kaybı oldu mu ? Asla! Olduysa
neden peşinde koşuyor koşturuyoruz ki.Kendi üstün gördüğümüz din kardeşi onca petrol hazineleri üstünde keyif çatan devletçikler var iken ar iken. Değil mi?
Onlar yani hıristiyan tomlumlar da uzun süre kargaşa yaşayıp mezhep denen üç büyük kola ayrılmışlar aynı kitaba bağlı oldukları halde inançta yorumda bazı farklı düşünceler le ( mezhep) oluşmuş ve yaşanmış bir gerçek olduğu gibi sonunda ve halen birbirlerine yani biri diğerinin inaançsal farklılığına saygılı ve hoş görülü oldukları da inkar edilemez bir gerçektir.
Ya biz de yani islam alemindeki durum nedir
İran Şiasıyla Arap Emeviyeliği ve Anadolunun ağzı var dili yok Aleviyle arap kültürü özentili fanatik
sun’i kesim arasındaki çekişmeye ( Allah tekrarını yaşatmasın) cinayetlerine ne demeli.
El cevap
Perslerle araplar arasındaki üstünlük sağlama tarihi kökenli çekişme yani tarihi şovenistlik kavgasıdır tüm hızıyla devam eden.
Anadolu da ise Anadolu’nun kendine özgü olgunlaşmış hoş görü kültü ile arapların uzun süre egemenliğinde kaldıkları Türklere karşı olan kinlerinden başka bir şey değildir.( okuduğum onlarca kaynak böyle der)
Yani İran Şia’siyla Arap Emevi’yesi arasındaki inanç farkı ve mücadelesi buz dağının görünen kısmıdır.
Keza Anadolu’da da Aleviyle sun’i arasında asla ve asla bir düşanlık yoktur. Olanların altında ve temelinde yatan yine buzulun görünen ve kaşınan kısmıdır. Külfette vergide askerlikte ve her türlü sıkıntıda birlik nimette mevkide makamda ihalelik işlerde, giderek memuriyet sınavlarında sözlü denen tezgahta el
-Yazılda liste başı olsalar da- ’haydı sen de...’
Bu gerçekleri göremeyenlere yani olacakların olanlardan ya da olanların olmuşların sonucu olduğunu düşünemeyen düşünüp şu bu neden ve art niyet kısa günün karı ayakta kalmanın bastonu gibi düşünenlerin düşüncelerine acırım
Başa dönüyorum, bunun çözümü sanıldığı gibi zor ve olmayacak şey değildir.
Anahtarı Düşünceye saygıdır hoşgörüdür
Tutuklanan görünürde kişi ise de, aslında mahkum edilen düşüncedir ve toplumun bilme öğrenme
sorma hakkını hakkıdır. Bu bir kısır döngü gibi iktidarların hamasi duygu edebiyatı ve yandaş
destekçiliği nedeniyle olagelmiştir hep siyasal tarihimizde.
Yakmaya yıkmaya yönelik olanları zaten düşünce hakkı olarak görmüyorum,
görülmemesi gerekir diyorum.
Daha ne denir ki...
5.0
100% (4)