Mahur
kestane yüzü görmemiş sobaların
eklemlerinden kırılma duygusuyla… h/isli bir ürperti kıvrılıyor dudak boşluğuma şerha tesirli bağ vurumu yatağım düşünceler ritüel çembere bağdaş kurarken medeniyetler doğuran coğrafyam takılıyor aklıma bu şiiri yazmasam, şair olduğum nasıl söylenir? mesele şair olmak değil aslında zorluklara el birliğiyle dirsek atmakta değil anılarından kopanların an arı telaşları entellektüel cehaletin revnak yağımları aydınlık vaadiyle karanlığa gömülme uykuları tarihe sırt dönümlü, yeniden uyanma korkusu içim cebel çukuru, dışım kendine külhani şems’in sayeban’ında zerk ederken çehrem inadı kırılmış mavi sandım gökyüzümü sessiz teganniye mırıldanıyor dudaklarım kırgın geçmişin sorgusunda mahur benliğim kevel misali sarıyorum kırılmış kollarımdan paslı bir tüfeğin kırma kolundan göğsüme yaslanmış kırık namluların öfkesiyle… erzel bir ağrıya pergellenmiş nevâzil kırık cenah, hevenkte vira bir esinti rahme mayalanmış ne kadar zem varsa sofistike bir halde espritüel cen’lenmiş parmak aralarımın mükemmeliğine inat bu şiirin hibrit doğurduğu doğrudur felekiyat bir batım, cebelli bir çekim meteor düşüyor adeta göğsümün kafesine yutkundukça hiç’lik kundaklıyor niteliğimi hicri zamanlardan kalma düşlerin ruhbaniyet mührümü kırma tutkusuyla… yüzünün risalesinden ervah aldığım güzel yörük benliğimin bentlerini sök yeter kaşının kemanına bir mızrap çekimiyle aşkı saba gönlümü kül edip savur yeter şimalî garp’tan gelen nihan-ı cemre olsan bir soluk nefesinden sem içsem eyvah etmem sana böyle biperva dem vururken zikrimle lügat-ı falakıma gem vursan dava etmem. |
bir mahur nefesi üzerine nakşedip şiirden doğmak...
eyvallah Semihhan dost...