2
Yorum
12
Beğeni
0,0
Puan
379
Okunma
avuç çatlaklarımda ömür haritası
yüzümün acı parsellerini saymıyorum
imarsız aşklar arazisi yüreğim
meskun mahallerde iskansız sevdalar
bir gece kondu çarpıklığı şimdi kalbim
aksanı bozuk kelimeler,
dilimin tümseğinden süvariler geçiriyor
sırtımın yaslı olduğu taş duvar
omuzlarımda sırtlanlar sürüsü
kemiklerime kadar bir sızı işliyor
etekleri kır çiçeği yamacından geçerken
dudaklarımın ürperen kuyularına
gam doluyor...
gözlerim yitik düşler mezarlığı
ağzım çamurla doldurulmuş bir liman
ne zaman kaldırmaya kalksam gemileri
koordinatları yanlış bir aşka saplanıyorum
yar ile yara arasında ip atlıyor benliğim
balkonumun paslı korkuluğunda mekik dokuyorum
bin yılan sokumunda ağulu ömrüm
belli ki...
hüznün şark köşesine bağdaş kurmaya yabancısın
belli ki...
sürmen gözyaşına karışmamış
yazın kış görmemiş ve mevsimin nevbahar
belli ki...
acabalar arasında koparılmamış papatya düşlerin
kahve fallarına gebe kalmamış bekleyişlerin
hayallerin teberle biçilmemiş
bu soğuk duvar, bu taştan yalnızlık
bu acınası can pazarı benim...
aşağıdan yukarıya bakan masum çocukluğum
çocukluğuma el sallayan giray yalnızlığım
arada kırk yıllık bir boşluk
ve ben hallaç ipine bağlı salanıyorum
düşsem içimdeki çocuk ölecek
kalsam beni yer bu yalnızlık
retinası bozuk gözbebeklerimin
hangi acıyı kundaklasam içime
kan sızdırıyor ciğerlerim
beynime pergelle çizilmiş bir dünya
ucu kalbime batana dek çekiçliyor ellerin
sevinçlerime kan doğrarken sensizlik
kendimi nasıl ifade edeyim.