0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
699
Okunma
bulduğumuzu sandığımız derinliğimiz:
ne kadar derinsek içimizde,
o kadar büyük çaresizliğimiz...
uçan, uçuşan pembe hayallerimiz
bir imgede soluklanıp,
yetişmeye çalıştığımız düşlerimiz
ayrılan yollarda,
ayrı dünyalarımızın yolculuğu var
güneye gider senin gemin,
rotasız kuzeye açıldı benim gemim
kuzeye de;
anladımki ömrün en güzel son durağı yok !
ömürde bir tek güzel durak var,
ya hiç gidilememiş ya da çoktan geçilmiş
o durakta alınmış, verilmiş ve o durakta kalmış son hesap
desen; diyebilsen şimdi bana en yalın haliyle seni...
desem; diyebilsem sana tüm çoğul haliyle bizi...
pamuk ipliği hayat, sen ben ve bize ne kadar keskin kelimeler
bir beraberliğin arasına nasıl da giriyor kılıç gibi bilenen küsmeler
ve yan yana durup, birbirine ardını dönenler..
nasılda uzun, nasılda uzun bu bitmeyen yaşamlar!!
andıkça, anlattıkça bitmeyen uçsuz bucaksız anı’lar
nasıl, nasıl bırakıp gittiniz beni bu intikımın kucağında
ey yalnızlık ! azapta gereksin. gelin üçer beşer
içimde kalan tek sağlam yerim: "son umudum" alın şaşar beşer !
olmasın cılız bir umudun gölgesinde olabilme ihtimali
büyüsün içinde sana yetecek kimsesiz yetim düşlerin..
el’mi aldın, el’mi verdin, tutamadın tutunamadın, tutulmadın
kaydı toprak, uçtu mekan; toz, bulut, sağanak;
bir telaş, pür telaş.
İşte bu; son telaş !
5.0
100% (2)