13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1847
Okunma
yüzümüzde okyanusun en derin yangınları
hangi kapıya kanat açtırır sustalı sözleri
dolunay kırığı gecelerde yanarken biz
döne döne ezberlerken sapsarı susmaları
ömrümüzün alacası öfkemizin atlıkarıncası
başı dönerken masumane çocukluğumuzun
ne de akça pakça karlara uzanmış
senaryo bu ya kırılmış dalımız aklı sıra
çemkirince yaramızı kınadan cemaline
şıra olup da akmış şarap kadehine
hangi yakamozlar ışıldar da söyler bunları
bunların çığlığı nefessiz iç denizlerine…
sıksak şu yüreği mıncık mıncık etsek
arınacağını bir bilsek aksa kiri içinden
toplasak imgeler ardına saklı kibirleri
toplasak ki pinokyo’nun burnu etmez
düşman değiliz ki hiç mi hiç olmamışız
önyargılı tasınız tarağınız düşmanımız
dolanır tepemizde kirli beyaz obur bir alıcı
puslu şiirlerimizden aşırıp da yalnızlığımızı
yafta yapar da asar tren camlarına
darağacı suretinin ahkam çavuşluğunda…
yok ki tahammülümüz kendimize bile
nasıl katlanalım ki vebalı düzeneğinize
şakısın da nakarat olsun dillerinizde
büsbütün uyduruk o sevda türküleriniz
çekirgeliğine daha bulaşmamışken biz
yarin doğduğu kentte mi vurulmuşumuz
ıssızlığımızla yunarak kanlı cesedimizi
ağlamasın diye bizim canım kızanlarımız
ölümü yaşamakla mı süslüyor muşuz?
besili yargılarınız sizin hislerimiz bizim
ne diyelim ki şimdi biz portakal çiçeklerine
susunuz da duyulmasın ne olur bir daha adımız
yaşadığımız dahi unutulsun belleğinizde
kuytusu kısır deniz aşırı limanlarda
çürümüş yosun kokularına bulaşsın
sunturlu ölümler peydahlansın isterse
tıslayan öpüşlerinizin o garip tılsımlarından
gayri meşru aşklarınızın bacak aralarından
-ne kıpırtımız kalsın artık ne de telaşımız
beyazınıza düşsün kangren başımız-
Hidayet DAL/Noktasız Virgülsüz Şuursuz Sayıklamalar