15
Yorum
38
Beğeni
0,0
Puan
1505
Okunma
şimdi bir takvimin pazar yazan sayfasında
çift basamaklı sayıdan ibaretim
düşmeden düne
gözlerinle sar isterim
pencereden sarkan bakışlarımı toplar mı bilmem
ardın sıra uzayan şu sessizliği giyinen
ıssız ellerin
velhasıl yoksun..
kalemden sızan mürekkep gibi dağılıyorsun ya sayfaya
varlığından ne gördün ki diyor
yokluğundan kime ne fayda
biliyorum,
yazanından nefret etse de
kulak asmak bir yana
yirmi dokuz harfi şarjöre basıp
gül sürüyorum namluya
sevgilim,
başının üstündeki o kırmızı elma
cennetten kalma
böyle çok daha güzelsin
sakın kıpırdama..
bilirsin,
fani dünyada sonsuza dek sürecek aşk yok elbet
ama aksi ispat edilene kadar her söz
gül açtırır dudakta
gül ki güneşten alır rengi
solana dek denk düşer
aşığın aşk ile muhabbeti
şimdi rüzgar yerine saçların esiyor
yağmurlar çok üşüyünce
malum,
kar’a bürünüyor
sorma,
yaz vakti de donardım eskiden
kış mevsimi nicedir halim
var sen düşün istersen
şimdi bir pazarın
ertesi olmadan evvel
duy sesimi,
eski bir radyonun
arkası yarını gibi
ya da az ehemmiyet ver seni sevmişliğime
kalemin ucunda gül
yanağın elmayken hazır
bir tatlı nihavent sun cennetinden
huzura nazır..