2
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
841
Okunma
( uçurtma renginde insanlar geçen içinden- kırık ayaz bir gece
tanrısallığında bir hayat düşlerdim hayatımda sığıntı
gelin kahkahalarımın nazlılığında, dokunulmaz
yolları yeşil, elleridir beyaz...)
aydınlığı da karanlığı da anlatır su.
saklamaz.
gözyaşlarımızdır sıyrılıp süzülen bir bulutun saydam yalnızlığında.
ve sağanak halinde iner grinin kimliği.
renkleri soldukça renklerimizin, fısıldarız ki
boyalıydı parmaklarımız, yağmurlarımız, sevdalarımız,
boyalı dünyalarımız...
hani yıldızlara özenir ya yılan, alevsizce parlar; eleştirel
hani buz heykele anlattırır ya masal;
içinde insanlar vardır
-hep yaşarlar, hep severler-
zaman bile güler ya çıplak ayaklı şeytana
bakışsız bir alayla
onlar kadar içtendir sayfalar
onlar kadar soğukça.
tanrının fısıldadığı bir dua olsun da
yapraklar örtsün gözlerini
çığlıklı bir dansla
kara bir pelerinli
ölüm bile içilirmiş dersin kadehten yansıyan aya
kardeşin yılanı bile kırmıştır etin kan kırmızılığı
ve resmin trajikomik yalnızlığı.
bir silüet beliriyor kaderimde, belli ki lal
tuzlu kokusu vardır var olmanın diyor gölgelice
ne tuhaf, lacivert güldürüyor,
sarsıyor kırmızı ezgiler asice
alışılıyor galiba ölümsüzlüğe de.