9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
963
Okunma
Kazdıkça susadım içimdeki kuyuyu,
Böldüm asırlara denk o deliksiz uykuyu.
Soludum serin , küflü , rutubetli terini,
Yıllar yılı binbir taşla, ben doldurdum içini.
Hezeyanlarım oldu , gece sabahlara dek,
her taşı bana sor, biner tonluk mihenk.
Gaybdan aldım, sana attım, sonsuzlukla kapattım,
Biliyorum ey kuyu , yaralarını kanattım.
Duydum Yaren’im , yalvaran çığlıklarını,
Çarem yoktu kapadım, Sur gibi kulaklarımı.
Vicdanıma örmeseydim kurşun kaplı yeleği,
Dayanır mıydı buna , dünyanın taş yüreği?
Ağırlaştım evrenle, çöktüm kendi üstüme,
Tutupta kaldıramadım , o şerefli yerine.
Semayı çökerttim ey kuyu sana ne hayrım olur?
Ben ağlıyorum birde sen ağlama , Dur!
Dolmadı mı karanlığın bizdeki nöbeti?
Terhis oldun artık , git ayrılık askeri.
sabrın köpüğüyle yıkasamda her bir düşüncemi,
Yinede gitmedi vicdanımın kirleri,
Söylersem ayıp olur yıldızların bildiği var,
Yine bende kalsın ama , Ay’ın Güneşi var.
Ey kuyu bize Hilal ne zaman değer,
Bu ne haldir ki o bile bir ışığını esirger.
Hare hare yağıyor dışarıda binbir renkli kar,
Bizimse nasibimizmiş , yosun tutmuş duvarlar.
Kuyu kokuyorsun artık, suyun değişmeli,
Ay’sız bu girbabına bir Nur eli değmeli.