0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
804
Okunma
BİR GEZİNTİ
Bu sabah hava güneşli
ver elini Taksim.
Gezi parkının köşesi
Boğaza nazır,
ağaçların arasında bir yer.
Buraya dokunan
kesin cehenneme gider!
Beton yığınlarından kalan tek yer.
Çayımı yudumluyorum.
“Her zaman gelemiyoruz,
bir çay daha içelim”
Taksim Atatürk Anıtı’nın etrafı
pervana gibi.
Flaşlar patlıyor
Ata,
Sanki sarmış insanları etrafına
tarih anlatıyor.
Beyoğlu’na giriyorum;
şu köşede bir Romen,
öyle içten söylüyor ki
gönül dili buna deniyor herhalde.
Az ilerde
dört kafadar
üstleri başları perişan.
bağdaş kurup oturmuşlar,
neşeleri yerinde,
işte samimiyetten bir örnek!
Şu köşe de bir İranlı
santur çalıyor,
Şikayetçi türküsünü okuyor.
Az ilerde bağdaş kurmuş , kurumuş lavanta çiçeği satan bir bayan,
“Çayını içersen iyi uyursun,
hazmı kolaylaştırır “diyor.
Ekmek parası kolay değil.
Geçen, Galata kulesinin önünde
bir kokoreç yemiştim,
baktım aynı kokoreççi orada,
niyetim Eminönü’nde balık yemekti
ama kokoreci yemeden geçemedim.
Galata Köprüsünden doğru
balık tutanların arasından
Kapalı Çarşıya girdim.
Burada da yok yok.
Her meyveden şeker mi ararsın,
insanın iştahını kabartan,
tezgaha şiir mısraları gibi dizilmiş tatlıları mı?
Altınlar, yakutlar, pırlantalar
gözlerimizi kamaştırıyor.
Az yukarda,
her çeşitten sabun.
Çam sabunu, orkide, yasemin,
çilek, yoğurt ,okaliptüs, haşhaş,
Mavi göl, defne, rom,
Amber Türk hamamı,
aore , Vera, ahududu, böğürtlen,
zerdeçal kökü, caliptüs tozu, vanilya lifi,
limon çiçeği …
İşte Türk’ün esans kokan teni!
Yoruldum;
Fincancılar Çıkmazın da bir çay molası
derken
Beyazıt’ta akşam olmuş.
Işıklar, İstanbul üniversitenin girişindeki
sütunlara vurunca
bir hatıra fotoğrafı çektirelim dedik.
Bakalım yarın nereye gideriz?..
Yusuf Yılmaz
5.0
100% (1)