5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
951
Okunma
hatırlarsın belki
duvar diplerine kuyu kazar
çürük fındıklar atardık içine,
ben yenilirdim sana yalancıktan.
yenilmenin çığlık bakışlı hazını yaşadığımda
garip bir ses seni çagırırdı doğrudan.
sonra ben yalnız kalırdım
kuyular ve bıraktığın fındıklar öğretmişti bana
yaşamanın yalnız kalmak olduğunu.
saatler geçerdi aradan
surların üzerinde beklerdim seni
bıraktığın sessizliğin söylemediklerimi hatırlatırdı.
oysa sen giderdin yalancıktan
yalancıklardı doğruları yırtan.
bıraktığın sessizlik anlatırdı sonra;
bir başına kalmaktır yaşamak
yaşamayı bilmeyenlerin işidir
bir köşede korkak nara gibi saklanmak.
kör ebe ya da cıgıl oynamak bizim işimizdi
kendi ötemize gidip sevdalanmaktı bunun öteki adı
geride kalan tek serseri sesimiz terkettiğinde
duvar diplerini
ekşimezdi çocuksu yalanlarımızın tadı.
hatırlarsın belki
ben anarşist bir doktor olurdum
bazen çiçeklere kızan akadamisyen
ve sonra çocukları tokatlayan
bilgi fakiri bir öğretmen
kendi köprülerinden
kendi ömrünü
kendi uçurumlarından atan.
hatırlarsın belki
ben Yılmaz Güney olurdum
sen bilmem kim
sonra yabancı bir artis
ben faili bilinemeyen bir cinayet işlerdim
herşey olurdum
gece,gündüz
hırsız ve adil bir şair
hep böyle ağır hayallerle ömrümü
sendeki düşlerime doldururdum.
sen giderdin yalancıktan
el sallardın,
uzaklaşırdın
ben atılırdım mancınıklardan.
sonra savururduk fındıkları topraklı sokağa
gizli ve cesur bir oruspu geçerdi yalanalarımızın ortasından
katil olduğum anlaşılırdı
tutuklardı beni fahişelerin doğruları beni
tam o zaman bir çığlık patlardı yüreğimin doğusundan.
yalancıktan ağlardık
güneşin batışını seyrederdik yalancıktan
kendi gölgelerimize bakardık
nerden haberimiz olacaktı ki
sonsuz bir yalnızlığa tutku ile vurulacağımızdan.
Zeki Nurçin