3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1680
Okunma
Yürüdüler… Dışı budak, içi kanser insan sürüleri
Yoktu iman, zer’e kadar rüzgârın savuracağı külleri
Kestiler… Filizin tomurcuğunu, açmayı düşünen gülleri
Güller ki;
Bir bahar sabahında yeniden dirildi
Kıvamında tutuştu aşk, bulmuştu ahengi.
Ruhunu karabasana satmış, aydınız diye geçinen zümre
Zehir tohumları saçıyorken, şu kısacık ömre
Yine ekseninde dönüp, duran sonsuzluğa meydan okuyan küre
Güller ki;
Işığın hüznünde dirildi
Gökkuşağında yediye bölündü, gök rengi.
Kum saatinden daha çabuktu verilen süre
Fay kırıldı, insan ne tez unuttu dersini böyle
Varmak mı, şöyle dursun mahşer yerine
Güller ki;
Göz ibiğinden nem alıp filizlenirken
Gökten su verildi.
İşte yüzümüzdeki ay,
Toprağın kalbine serildi.
Güneşin ışığında fosforlu böcek arayan insan
Ruhunda türettiği, gerçeğin kendisinden çok uzak
Ne arayış ki; konuşmak istediği, bilmediği lisan
Oysa tasması rahminde, boynuna takılmış tuzak
Güller ki;
Şefkatin uzandığı en uzak nokta
Ay yiterken, uyanmadı kul şafakta
Uygun buldu, yasağı yaşamakta
Poyraz erken farıtırken ekinleri
Kızıl orakta biçildi insan selleri.
Güller ki;
Umut ışığında tanrının elleri
Güller ki;
Bahşedilen cennet bahçeleri
Derin bir hülyanın esiri nefis
Sanki gözümün önünden perde kalktı sis
Göründü insan sureti
Susuz çölün ortasında inançsızlık
Akbabaların nöbetinde
Bir deri, bir kemik
Güller ki;
Ruhun şah damarında hu çeken dua
Çok uzak bir sarnıç
İnanıyorum… er geç kavuşacaksın; o kutlu suya.