0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
398
Okunma

Cebimde...
Kırık, dökük bir aynam vardı
Alıp götüren zamanın izlerini anlatan kitaptı
Bazen sevinç, bazen hüzün, bazen endişe yaşatan vicdandı
Ben miydim, hangisiydim, tercihlerimden emin miydim, yoksa çaresiz miydim içimden çıkmazdı
Fani dünya ve arzuları için ne kadar hırslı iken, hakikati öğrenmek ve talip olmak için ne kadar samimi insandık, niçin tuttarsızdık acıydı
O gün...
Ne kadar zorlanmıştım
Kendimi tutamam diye korkuları yasaklamıştım
Bir şekilde başarmalıydım, yüreğime taş basmalıydım
Gideceğim yolun meşakkatini, endişesini ona yansıtmamalıydım
Akıbetin bekleyen talihinde ve taktirinde açık sualleri yeniden anlatamazdım
Yüreğimde baki olan sevgiyi, saadeti, huzuru sadece nefsim için zafiyete, bencilliğe bırakamazdım
Adam olmanın, yaratana kulluk yapmanın iştiyak ve şecaatini yalancı baharlara bırakmak için yaşayamazdım
Vedalaşmalıydım, hoşa kal, kalbinin sahibiyle kal demek için toparlanmalıydım ve seni her vakit umutlarınla baş başa bırakmalıydım
Ürkek...
Nazarlarınla
Ellerimden tut demiştin
Umut besleyip, belkide heveslenmişdin
Ama ben sıkılgan ve çekingendim, cesaret edemedim
O düştüğüm zor durumdan kurtulmak istedim, simitçiye doğru yöneldim
Sen anlayışla karşılamıştın beni, esirgemediğin tebessüm içinde ki buselerini, içime huzur zerk eden sessizliğini, kalbinin naifliğini
Elbet...
Bir gün kör acılar
Kendi için bilenir, huzur başlar
Ne kadar çile, cefa çekilmişse bedenen, ruh rahatlar
Beden dediğin ne ki sırça köşk olsa neye yarar, bir zaman sonra kokar
Mustafa Cilasun