20
Yorum
36
Beğeni
5,0
Puan
1535
Okunma
Kenar mahalle çocuklarıydılar.
Özdeş okullarda farklı hayallerle okurlardı,
genelde doktor olacaklarını söylerlerdi,
kimisi de öğretmen olacağını.
Sonunda bir toptancı halinin önünde hamal olabilirlerdi,
ya da bir inşaatta amele.
Kimileri Karl Marks’ı okurdu,
kimileri dokuz ışık dokuz doktrini.
Bir dönem birbirleriyle dalaşırlar,
emperyalizmin oyuncağı olurdular.
Bir dönem aynı sevdaların peşinde;
“Avrupa, Avrupa, duy sesimizi,
bu gelen Türklerin ayak sesleri!” diye haykırarak
inletirdiler ortalığı.
Ne güzel kızlardı sevecen,
ne güzel oğlanlardı bıçkın,
birbirlerini ne güzel severlerdi çaresizce.
Mektepten beri sevdiklerini istemeye biraz mahçup giderlerdi.
Başkaları sevmese de;
oğlanlar da, kızlar da, hadlerini aşamadan,
eş değerli çocuklarıydılar kenar mahallelerin…
Saygı duymazlardı kısa dönemlilere,
hor görürlerdi bedellileri ya,
şehitler hep kenar mahalle mezarlıklarında gömülürdü.
Düşmanları farksızdı.
Sekizi Hakkari Dağlıca’da vurulurdu,
yirmialtısı Çukurca’daki pusuda…
Pususu hiç bitmeyen mayın tarlalarına,
kollarını, ayaklarını ekerdiler tohumluk.
Sevdikleri göz yaşlarıyla sulardı köklerini.
Bire on Mehmetçik ürerdiler yeniden.
Bir deli fişek gibi patlardılar,
vururdular, vurulurdular.
Acımasızdılar eşkıyaya.
Deli dolu çırpınırdı yürekleri.
Heyecanlıydılar,
hepsi aynı aşkın tohumlarıydılar…
“Şehitler ölmez, vatan bölünmez!”
Şehitlik makamına uğurlanırdılar eller üstünde.
Aynı eller onlara nispet edercesine
vatan bölücülerini de iktidara taşırdı.
Benzer korkuları vardı hayata dair,
ortak düşmanları açlıktı.
Bütçeleri somun sayısına yeterdi ya,
zeytin, peynir hep katık kalırdı.
Akıllı olmayı birkaç paket makarnaya satmıştılar.
Aynı olmasa da hayalleri,
hepsi aynı kenar mahallelerin
eş değerli çocuklarıydılar…
KYP
5.0
100% (30)