1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
889
Okunma

Bana geldiğin zaman
Önce bahçemdeki çiçeklerin yüzü gülerdi,
Sonra kapının zili mutluluk şarkılarıyla çalardı
Ve ürkek adımlarla girerken içeri
Bir gülüşün vururdu yüzüne ışık gibi,
Kaldırıp başını uzatırdın dudaklarını
Dudaklarıma alışık gibi...
Önce, saçlarını koklardım doyasıya
Bir umutsuz özlemi dindirircesine,
Sarılır, bastırırdım seni göğsüme
Sıcaklığınla doldurmak için yüreğimi.
Gerçi, gözlerin halâ ürkek
Fakat sevgiyle bakarlardı, sanki sessizce gülerek...
Sonra, bir nisan yağmuru
Düşerdi yüreğimize bereket bereket,
Derken sağnak olurdu, tufan olurdu
Ve aşk coşardı damarlarımızda...
Şahlanan atlara hükmedemezdi dizginler;
Ellerim umutluydu, dudaklarım sarhoş,;
Sensiz geçen yıllarım için üzgünler...
Ve aşk coşardı damarlarımızda
On sekiz yaşında gibiydik
Bu kısacık rüyâlarımızda...
Odamın havasına kokun sinerdi
Ve dudaklarıma dudaklarının tadı,
Duvarlara, çıkmaz boyalarla işlenirdi
Yüzünde utanmanın kaybolduğu anların tabloları
Ve bastıkca acıtırdı yüreklerimizi
Yerlere dökülmüş günah kırıntıları...
Sen, hep geç kalmanın telâşında olurdun,
Ben sensiz kalmanın ölümcül acısında;
Gözlerim ’gitme’ diye yalvarırdı
Anlardın,
Bir daha, bir daha...
Sonunda, ayrılık, bir cellât gibi dikilip başımıza
’Vakit tamam’ derdi;
’Gitme kal’ diyememek, içime taş gibi çökerdi.
Kapının önünde, son kez öperken saçlarını
Gözlerim yenik ve çâresiz bakardı
Ve saçların
Hüzün şiirleri kokardı...
Ünal Beşkese
5.0
100% (3)