0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
947
Okunma
Denize kıyısız umutların/ toprağın çocuklarıydık biz.
Güneş yanığından ifşa edilirdi karasallığımız.
Plastik oyuncaklarımız,
Filintalı ve ışıklı dünyamız yoktu.
Denize olan kıysızlığımız,
Annemizin leğenin içinde başımızdan
kaynar sular ile döküldüğünde biterdi.
Orta dalga bir radyonun sesi kadar genişti dünyamız.
Ve kasabasına hiçbir zaman kurulmamış
bir lunaparkın özlemi kadardı umutlarımız.
Hep sargısız hep yalın ayak.
Çocukluk düşlerimizin üzeri hep açık kaldığındandır
yaralarımızın pansumanı kabul etmeyişi.
Dikiş ve yama izi belli olmasın diye
tek bir gözyaşı dökülmezdi göz saçaklarımızdan.
Bir mavi bilye peşinde koşarken
dizleri ve paçaları kirlense de bedenimin,
yüreğimin nişanıydı yüzümün
toprakla karışık kokusu.
5.0
100% (2)