25
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1581
Okunma

Kahroluşumun mevsimlerinden,
Ne temmuz, ne ağustos akşamıydı.
Öten cırcır böcekleri değildi,
Beynimi tırmalayan...
Üzüntü seslerinin akortundaki tiz.
----------------------------------ve bu ses !
Düşümlerimde, düşüncelerimde yine sen !
Sonbaharın gelmesini beklemedim,
İlk baharda da böyleydi hava...
Soğuk ve titreten rüzgarında.
Kaybolan umutlarım
----------------------------------- ve sen !
Ayrılığa dalgalanan isyan bayrağım.
Seven yüreğimde acıyla kıvranan,
Kızıllaşan rengi bile benzedi...
İçimde akan bu çağlayana.
Kıpkırmızı ateş gibi,
Sıcaklığında eriyen bir lav sanki.
İşte bu beden,
-----------------------------------ve bu ruh !
Benim işte, sıcaklığında kavrulan bu eser !
Hüzün yağmurlarıyla yıkanır yüzüm.
Aktıkça damlalar erir, eritir beni.
Bir mum gibi cılız ve yalnız kalmışlıklarda,
Yanan yüreğimin kokusu yayılır.
Bu aşk kokusudur,
Hissedilen duygudur.
-------------------------------------ve bu aşk !
Bir ses duyulur uzaklardan...
Çalar saz, teller kırılır haşmetten...
Terkedilen sevdalara ağıt yakar gönlümüz.
Yanık yürek çığrır, bir nara duyulur tepelerden,
Uzaklardan duyulan naralarımdan, canlar yığılır.
Sanırsın dünya yıkılır.
------------------------------------ve kahroluş !
Kulaklar çınlar, çın sesi uğultusundan.
Yare, haber ulaşır mı ?
Duyar mı, hisseder mi acımı ?
Bir nebzede olsa !!!
------------------------------------ve son umut !
-------------------BÜLENTCAN